HASRET

143 14 11
                                    

Bir kaç parça olan kıyafetlerimi koyduğum çantayı ranzamın üzerinden alıp geriye döndüm. Koğuşun kapısının önünde doluşmuş mutlulukla bakanlara hüzünlü bir tebessüm ettim.

Koskoca altı yıl geçmişti. İlk zamanlar saniyelerine kadar saydığım o günler bitmişti. Yavaş adımlar ile yanlarına ilerlediğimde bana ilk kollarını saran Can oldu. Benden iki yaş küçüktü ve yaklaşık bir ay önce girmişti içeriye.

Kollarımı sararken birkaç bir şey mırıldandı. Ondan ayrılıp diğerlerine sarıldım. Hepsiylede acı tatlı bağ kurmuştum. Benim gibi bir öğretmen daha vardı içlerinde. Ona da sıkıca sarıldım.

Yavaş yavaş kapıya ilerlerken herkes sırtıma vuruyor iyi dileklerini söylüyordu. En sonunda Dede'nin yanına geldiğimde gülümsedim.

"Gidiyorsun he evlat?" Tesbihini sağ eline alıp kollarını açtığında sarıldım. Dede buraya ilk geldiğin günden beri en iyi anlaştığım adamdı. Oldukça yaşlıydı ama burdaydı.

"Geleceğim yanına Dede merak etme." Belime bir iki kez vurduğunda geriye çekildim. Yüzünde gerçek, samimi bir gülümseme vardı. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen insanlarda sanki kendileri serbest kalmış gibi büyük bir tebessüm vardı.

"Al bunu, dışarıda ihtiyacın olur." Dede elime usulca biraz kaba duran parayı sokuşturduğunda reddettim. "Yok Dede var benim param." Elimi geri çeksemde zorla cebime sıkıştırmıştı.

"Bunca yıl ne gelenin oldu, ne soranın. Al işte helali hoş olsun." Gözlerim dolsada gizlemeye çalışıp tekrar sarıldım.

Gardiyan koluma dokunup beni koridora çıkardığında son kez baktım demir kapıya. Ne gelenin oldu, ne gidenin demişti. Yüreğimdeki sızıyı çoğaltmıştı.

Girdiğim ilk hafta bir telefon gelmişti. Heveslenmiş koşturmuştum. Sevincime gardiyan bile şaşırmıştı o sıra.

Yüzüne hasret kaldığım, sesini duyayım diye delirdiğim çocuk aramış sanmıştım. O günden sonra ne olmuştu ne yapmıştı bilmiyordum bile. İfadesine onu zorlamadığımı söylemiş şikayetçi olmamıştı ama bir kere devlet tutmuştu işin ucundan.

Hevesle açtığım telefonda Tunahan'ın sesini duymuşum. O aramıştı hevesim kursağıma dizilmiş yutkunamaz olmuştum. Biraz konuşmuş hal hatır sormuştuk sonra Egemen'i sormuştum. Abisinin alıp gittiğini söylemişti.

O günden bu yana Tunahan da bir daha aramamıştı. Yaşadığım şehirden uzakta olan bir şehire verilmiştim.

"Şurayı imzala." Gardiyan kapıya yakın olan gardiyanın elindeki kağıttan bir yeri gösterirken elime aldığım kağıttan gösterdiği yeri imzaladım.

Koridordan ön avluya çıkıp güneş ile kavuştuğumda gözlerimi kıpıştırdım. Resmen filimlerdeki o sahneyi yaşıyormuşum gibi hissediyordum.

Bu aptal düşünceme gülüp büyük demir kapıya doğru ilerledik. Gardiyan bir şey söylemeden geriye dönüp giderken ben kapıdan dışarıya çıktım. Ayağım toprak zemine bastığında içimi hasret ele aldı.

Ne yapacaktım? Nereye gidecektim? Kimsem yokken nasıl yeniden bir hayata başlayabilecektim. Her şeyi altüst etmiştim. Kendi hayatımı kendim berbat etmiştim.

Öğretmenlikten atılmıştım. Tekrar öğretmenlik yapamazdım. Başka bir işte de daha önce çalışmamıştım. Kendi kendime mırıldandım. "Elbet bulunur bir çaresi." Kendi kendime konuşup yürümeye başladım. Ne olursa olsun Egemen'i görmeye gidecektim.

"Hoca!" Bir kaç adım atmıştım ki arkamdan ses geldiğinde oraya döndüm. Tunahan ellerini pantolonunun cebine koymuş yaslandığı siyah arabanın önünden bana sesleniyordu.

Şaşkınlıkla kaşlarım havalanırken uzun süre sonra annesine kavuşmuş minik çocuklar gibi heyecan ve hasret sarmıştı içimi. Gözlerimi elimin tersi ile silerken oraya ilerlemeye başladım.

Arabasından ayrılırken kollarını araladı ve sarıldı bana. "Özlemişim lan." Dedim sırtına ufak ufak vururken. Altı yıldır neden gelmediğini arayıp sormadığını sormayacaktım. Ondan beklemediğim şekilde şimdi gelmişti.

Yıllardır çektiğim o tarifsiz yalnızlığı bir anda söküp almıştı benden. Boynu bükük değildim, sadece beni seven birine ihtiyacım vardı. Tunahan belki o zamanlarda serseri ve akıllanmaz biri olsada onu hep yaramaz küçük kardeşim olarak görmüştüm.

"Bende bende. Neyse atla yürü arabaya, burda durdukça benide içeri alacaklarmış gibi hissediyordum." Elini göğsünün üzerine koyup cezaevine bir bakış attı.

Kendi tarafına ilerleyip yerleşirken bende yan taraftan gidip ön koltuğa oturdum elimdeki çantayı arka koltuğa atıp derin bir nefes aldım.

"Geçenlerde bir kahvaltıcıya gittim kavga çıkardım ama tadı efsaneydi hoca." Daha ben muhabbet açmadan herhangi bir konuya ortadan daldığında elini cebine atıp sigara paketini çıkardı.

İçerideki kaçak tütünlere göre rahatlatıcı olduğunu bildiğim tadını özlediğim sigaradan bir tane alıp dudaklarıma dayadım.

"Ne kavgası çıkardın lan?"

"Yav tutturmuş hesabı ödeyeceksin, dedim ödemem. Ödersin ödemezsin falan en sonunda ordaki garsonu dövüp çıktım." Kaşlarımı çattım. Anlatırken bile o anları yaşıyormuş gibi tekrar sinirlenmişti. "Niye ödemem diyorsun?"

"Benim eski kırıklardan biriydi. Ona sinirlendim." Kafamı iki yana salladım. Sokakta kime elimiz çarpsa Tunahan'ın kırığı çıkması büyük olasılıktı.

Yol boyunca ilerlemiştik. Yol akıyor bizim sohbet birbirini kovalıyordu. Altı yılı o kadar dolu dolu yaşamıştı ki benim anlatacak bir anım bile yoktu. Yolun yarısında dinlendirici şarkı eşliğinde uyumuş uyandığım bir ara ise Ankara levhasını görmüştüm.

Saatler akıp gidiyordu. Tatlı sayılamayacak uykumdan rahatsız bir pozisyonda uyanıp küçük koltukta gerildim. Dağların olduğu yol kenarlarının yerini binalar almıştı.

"Nereye geldik?"

"İzmir." Kısaca cevaplarken dudaklar arasındaki bitmiş sigaradan son bir nefes alıp attı. Cevap vermedim. Ya da buraya niye geldiğimizi sorgulamadım. İçerdeyken hayatın akışına göre yaşayacağımı söylemiştim kendime. Tunahan beni buraya getirdiysede elbet bir bildiği vardı.

Onu gördüğümden bu yana sohbetler arasında dahi sormak için kıvrandığım ama soramadığım soru için ona döndüp. İçim yanıyordu. Yerini yurdunu biliyor muydu bilmiyordum ama içimde olan küçük bir umut vardı.

"Tunahan."

"Hı?" Kırmızı ışıkta durmuş ışıkları kontrol ederken öylesine bir ses verdi.

"Egemen'den herhangi bir haberin var mı?" Gözleri ışıklarda oyalanmaya devam etti. Aramızdaki sessizlik uzayıp gidiyordu. İlk duymadığını düşündüm ama duymuştu.

"Tunahan." Koluna dokunup sorduğumda bana döndü. Yutkundu sonra gözlerini yola çevirip arkamızdan kornaya basan araba sayesinde ilerlemeye başladık.

"Sana diyorum Tunahan cevap versene." Bir süre daha sessiz kaldı.

"Cevabın orda." Ara mahalleden bir sokağa girdiğimzde başıyla bir apartmanı gösterdi.

Öğretmen öğrenci ilişkisinden mahalle kurgusuna geçiş yaptım haberiniz olsun.

DAVETKÂR  ~GAY~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin