"Seni mi siktim sanki orusbu çocuğu!" Karşımda yüzünün neresine pansuman yapılacağını bilemeyen adama bağırdım.
"Ulan kardeşimi siktin!" Tunahan Ali'nin kaşına pumuğu sertçe bastırdığında sinirle onun elini itti. Tunahan da buna karşılık bir şeyler mırıldandı ama duymadım.
"Sikmedim."
"Siktin."
"Sikmedim."
"Lan ağzını siktin." Bu seferde öfkeyle gözlerini büyüttüğünde akresif konuşmamız gülmeme neden oldu ama hemen kendimi tuttum.
Sanki dakikalar önce kavga etmemiş gibi önümdeki çayımdan yudumladım. Tekli koltuğa oturmuştum. Az önce beni onun üzerinden alıp aramıza giren Tunahan şimdi ona pansuman yapıyordu.
Bizi ayırmak ayağına aramıza girdiğinde bir iki yumruk attığınıda görmüştüm ama ikiside hiç oralı olmamıştı.
"Bak kardeşimden uzak dur." Sakince çocuğa yanlışı öğretmeye çabalar gibi konuştu.
Omuz silktim. "Durmam."
"Duracaksın."
"Durmayacağım."
"Öğretmen siktirme belanı ha!" Koltuktan kalkıp üzerime atlayacakken Tunahan kolundan tutup koltuğa tekrar oturttu.
"Bak altı yıl geçti, sevgimden bir gram eksilmedi."
"Ne sevgisi amına koyayım?" Yeniden ayağa kalktı, Tunahan yine kolundan çekip oturttu.
"Ulan tüm hayatımı sikip atan sensin. Ne öğretmenliğim kaldı ne bir hayatım. Altı yıl boyunca delirdim durdum ben içeride. Gelen yok giden yok, Egemen'den haber alacağım biri yok. Bütün bunlara rağmen geldim daha sana neyi ispatlayayım ben?"
En sonunda sinirle ayağa kalkıp balkona çıktım. Arkamdan konuşuyor, adımı sesleniyordu ama dönmedim. Benim hayallerimde bu hayat yoktu.
Balkonda derin nefesler alırken Egemen'i görüp sesini duymadığımda o dört duvar arasında nefesimin kesildiğini yeniden hissettim. Sanki orda o dört duvarlar arasında kalmaya devam ediyordum.
Ben ne ara bu kadar bağlanmıştım? Neyini bu kadar sevmiştim bilmiyordum. Onun sesini duymak için delirmek benim tipim değildi. Onu görmek için yalvarmak, her bulduğum boş kağıta gözlerini çizmek, sevdiğini düşüneceğim şarkıları mırıldanmak, yatakta dönüp dururken bana gülümseyen yüzünü gözlerimin önüne getirmek...
Derin bir nefes daha aldım. Kafam o kadar dolu ama aynı zamanda o kadar da boşluktaydı ki ne yapacağımı bilmiyordum. İçerdeki ikilinin arasında hâlâ konuşmalar dönüp duruyordu.
Onlarda dahil kimseyi düşünmeyi, duymayı, göz önünde bulundurmayı istemiyordum.
Sokaktan korna sesi geldiğinde irkildim. Soğuk korkulukları tutup öne doğru eğildim. Bakışlarım sokağın başında çalışır halde duran beyaz arabaya kaydı. Topunun arkası sıra koşan çocuğu uyarıyordu. Camlar filmliydi, içini görmüyordum ama pekte umursamayıp sokağa bakınmaya devam ettim.
Çaprazımıza düşen apartmanın önümde oturan kadınlar ellerindeki örgü işleriyle dedikodu yapıyordu. Kadınlardan biri terliğini çıkarıp çocuklardan birine attığında bu haline güldüm.
Çocuklar kaçışırken iki tanesi sokağın sonunda pekte bu açıdan gözükmeyen kahveye girdi. Dışarda tavla oynayan adamlar bakınsada umursamadılar.
Kahvenin içine giren çocuklar aynı hızla koşup karşı sokak arasına koştuğunda diğerlerinede ıslık çalıp yanına doğru çağırdı. Merakla korkuluklara dirseklerimi yaslayıp öne doğru eğildim.
Benimde çocukluğum böyle bir mahalle arasında geçmişti. Oynanan oyunlar, delirtilen teyzeler, dayak yediğimiz amcalar, dışarıya koyduğu çikolataları çaldığımız bakkal amca... daha nice yaptıklarım geldi aklıma. Sokağı coşturup her türlü belayı çeken o çocuktum ben her zaman.
Koşuşturan çocuklar ellerinde poşetlerle sokak arasından çıkarken o taraftan gelen adamlara baktım. Yirmi beş, otuz yaş aralığında dört kişiydiler. Etrafındaki çocuklara ellerindeki poşetlerden vermeye devam ediyorken saçlarınıda okşuyorlardı.
Dudaklarıma yerleştirdiğim tebessümü büyüttüm. Yavaş yavaş adımlarla bizim apartmandan yana geliyorlardı.
Ortadaki deri ceketli ve diğerlerine göre yakışıklı ve kalıplıyken ceketini çıkarıp az önce terliğini fırlatan ablaya verip üzerindeki siyah gömleğinin iki düğmesini açtı.
Topu ayağına alırken bütün çocuklar bir hevesle koşuşturup takımlaşmışlardı bile. Taş parçasından iki tarafada kale yaparken maça başladılar.
Dakikalar boyunca izledim. Hatta derdimi unutup, düşüncelerimi bir kenara koyup takım bile tuttum. Dikkatimi çelen siyah gömleklinin takımını tutuyordum. Yedi-iki öndelerdi.
Top ayağındayken önüne gelen çocuğa çalım atmak yerine koltukaltlarından tutup havaya kaldırarak yan tarafa koyduğunda bu haline kahkaha attım.
Öyle gür kahkaha atmıştım ki kendi yaptığına gülen adamın bakışları yukarıya kaydı. Bir süre etrafta arayıp sonra benimle gözgöze geldi. Önce kaşlarını çatsada sonradan ayağındaki topu kaptırmasıyla oyununa devam etti.
Dakikalar belkide saate evrilmişti. Koşmaktan nefes nefese kalırken son kez oynayacağına dair çocuklara bağırıp gülerek koşmaya başladı. Arada gözleri yukarıya benden yana kayıyordu.
Son bir hareketle topa kendi kalelerinden ordan karşı kaleye yukarıdan sert şut çektiğinde gözlerimle topu takip ettim.
Top kaleyi geçti, topu tutmak için koydukları uzun boylu çocuğun boyu yetişemedi. Top öyle hızla gidiyorduki sokağın köşesinden kafasını eğmiş telefonuna bakan genç biri çıktığında yüzünün topla buluşması bir oldu.
Acı dolu bir bağırmayı hepimiz duymuşken topu atan adam koştu. "Hassiktir, Egemen! İyi misin?"
•
Kısa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAVETKÂR ~GAY~
HumorÖğretmen & Öğrenci ilişkisi •Argo kelimeler ve cinsel içerik bulunmaktadır. İYİ OKUMALAR✨️