Ufak bir geri dönüş bölümü.
---
4 Yıl Önce
Jungkook
Bir adamın peşindeydim, ayak seslerim dar ve karanlık sokaklarda yankılanıyordu. Gecenin serinliği tenime çarparken, nefes nefese kalmış adamı bir çıkmaz sokağa kadar kovaladım. Sokak lambasının titrek ışığı, terk edilmiş binaların arasından hafif bir aydınlık sağlıyordu. Adam çaresizce etrafına bakınarak, "Yardım edin! Yardım edin!" diye bağırıyordu.
Onu köşeye sıkıştırıp bıçağımı boğazına dayadım. Adamın gözlerindeki korku, zaferimin yakın olduğunu hissettiriyordu. Tam darbeyi vuracakken, karanlığın içinden derin ve otoriter bir ses yükseldi. "Adamı bırak."
Kafamı hızla çevirip sesin geldiği yöne baktım. Sokak lambasının solgun ışığında, gölgeler arasında bir siluet belirdi. İlk başta onu hafife aldım, sıradan bir kahramanlık yapmaya çalışan biri sanmıştım. Bıçağımı daha da sıkıca adamın boğazına bastırarak, bu yabancıya meydan okudum.
"Sırada sen varsın bekle."
Sigarasını yere atıp son nefesi havaya üfledi. Adem elmasını uzakta ve karanlıkta olsak da seçebiliyordum gözümle. Yavaşça bana doğru yürüdü. Adımlarındaki kararlılık ve soğukkanlılık, her adımında daha da belirginleşiyordu. Yanıma geldiğinde, gözlerimdeki meydan okumayı fark ettiğini biliyordum. Tam tereddüt edecek mi diye düşünürken, beklemediğim bir hareketle adamı benim ellerimden aldı ve kendi bıçağını çıkararak soğukkanlılıkla boğazını kesti. Adamın kanı sokak lambasının titrek ışığında parıldarken, cansız bedeni yere yığıldı.
Şok içindeydim. Gözlerim bu yabancının yüzünde, beynim gördüklerimi anlamaya çalışıyordu. Bu adamın sıradan biri olmadığını, benim gibi bir katil olduğunu anlamıştım. Ama bu onun haklı olduğu anlamına gelmiyordu. Bu yabancının kim olduğunu ve neden burada olduğunu öğrenmeliydim.
Şoku atlattıktan sonra, aniden öfkeyle dolup ona saldırdım. "Sen kimsin?" diye bağırarak yumruğumu savurdum. Karşımdaki adam da bana karşılık verdi ve kısa sürede sokak, birbirimize vurduğumuz darbelerin yankılarıyla doldu. Yerde yuvarlanarak, yumruklar ve tekmelerle birbirimize saldırdık. Sokak dar ve pisti, toprak ve çöp kokusu her yanda hissediliyordu. İki yabancı, karanlığın içinde vahşi bir dövüşe tutuşmuştuk.
Uzun bir süre böyle devam ettik. Güçlerimiz tükenene kadar birbirimizi yumrukladık. Sonunda ikimiz de yorgunluktan pes edip yere yığıldık. Nefes nefese kalmıştık, yüzlerimizde morluklar ve kan vardı. Tam o anda, yanımdaki yabancı konuştu. "Etkilendim, bir bira içmeye gidelim mi?" dedi. Sesi sanki az önce birbirimizi öldürmeye çalışmamışız gibi sakindi.
Yerde yorgun halde yatarken, derin nefeslerimizi düzenlemeye çalışıyorduk. Her bir nefes alışımda kaburgalarımın sızladığını hissediyordum. Yavaşça yerden kalktım, elimle yüzümdeki kanı sildim ve karşımdaki adama baktım. O da ağır adımlarla doğrulmuş, yüzündeki yaraları inceliyordu. İkimizin de ağzı burnu kan içindeydi, ama birbirimize baktığımızda garip bir anlayış ve saygı vardı.
O an şaşkınlık içinde ona baktım. Tanımadığım bu adam, beni dövüştükten sonra bira içmeye davet ediyordu. Bir an düşündüm, bu gece gerçekten tuhaf bir şekilde sona eriyordu. Ama bir yandan da merak etmiştim; bu adam kimdi ve neden burada benimle dövüşüyordu?
"Olur." dedim, hala nefes nefese. Yorgun bir gülümseme yüzüme yayıldı. Belki de bu gece, düşmanımın kim olduğunu daha iyi anlayacaktım.