Taehyung
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte binanın önünden yükselen siren sesleriyle irkildim. Kapıyı açıp dışarı adım attığımda, gökyüzünde yükselen güneşin ışıklarıyla birlikte, yaşlı Bayan Park'ın yanındaki daireye doğru ilerledim. Yüzümde endişe ve merakla karışık bir ifade vardı.
"Ne olmuş Bayan Park?" diye sordum, içimdeki tedirginlik hissedilir derecede artıyordu.
Bayan Park, yaşlı gözlerini bana çevirerek, "Yavrum... Alt kattaki o güzel çocuk intihar etmiş," dedi, sesinde hüzün ve acı doluydu.
"Kim o?" diye sordum, adeta nefesim kesilmişti. Kaşlarımı çattım kadına bakarken.
"Yabancı olan, soyadı uzundu hani," dedi, gözleri dolu dolu.
"Ten mi?" diye düşündüm. Kalbim hızla çarparken, kafamı salladığımda kaşlarım daha da çatıldı. Onu pek tanımıyordum, ama bu bir intihar olamazdı, emindim. Geçtiğimiz günlerde onunla karşılaşmıştım, hatta evine girerken görmüştüm. Ama bu kadar karanlık bir son beklemiyordum. Ten, benden intikam alıyordu, değil mi? Aklımda bin bir soruyla, sinirle ve huzursuzlukla dolu bir şekilde eve döndüm.
Duvarları yumruklarken, içimde büyük bir öfke patlaması yaşadım. Ten'in masumiyetini düşünerek, onunla iletişime geçmek istiyordum. Belki de kızgınlığımı göstermek için. İçimdeki öfke ve huzursuzluk, Ten'in bana bıraktığı bir bomba gibiydi. Kimse, bu acıyı ve öfkeyi anlayamazdı.
Sokak, Ten'in intiharıyla birlikte yine sakinliğine kavuşmuştu, ama ben tam tersiydim. İçimde fırtınalar kopuyordu. Yoongi'yi omzundan vurmuş olabilirim, ama Ten'in ölümü ayrı bir yük getirmişti omuzlarıma. Arada dağlar kadar fark vardı. Bu gerçeğin altında eziliyordum."Siktiğimin Jungkook'u..." diye söylendim kendi kendime.
Sigaramı yakıp bir nefes aldım. Bu kadar ileri gidip benim üzüntümde boğulacağımı sanmıyordu değil mi?
"Seni de, ekibini de sikeyim," dedim, öfkeyle. Bunu o başlatmıştı, ama o daha çok acı çekecekti. Tüm ekibine değer veriyordu.
Yüzüme su çarparak bilgisayarımı açtım. Onlar hakkında bilgi bulmak kolay değildi. Hoseok ekipteyken bu işin ana beyniydi, hatta belki de bilgilerime erişmişlerdi bile. Ama önceliğim kesinlikle şimdi bu değildi. Beni körüklemişti. Yanalım o zaman Jeon.
Hoseok'un bize zamanında öğrettiği şeylerle sistemi birkaç süreliğine çökertmiş ve alabildiğim bilgileri bilgisayara indirmiştim. İnen bilgilere göz gezdirmiş ve bir tanesinde takılı kalmıştım: Kim Seokjin.
Adresi, ibanı, telefonuna dair bir dökümdü. Bunun adına sevinmeliydi; bu işi çok sessiz ve acısız bir şekilde halledecektim.
Kurban o olacağı için üzüntü hissetmiyordum. Jeon'u öldürmeyecektim. Onun dışında ekipten kim olursa kabulümdü ama şans Seokjin'den yanaydı.
Akşama kadar evden çıkacağım zamanı bekledim. Kanım öyle kaynıyordu ki...
Eve çıkarak haritadan kendime seçtiğim yere geçtim. Dürbünle evi izlemeye başladım. Ekipten kimse yoktu, tek başına oturmuş salatasını yiyor ve sanırım şu yeni çıkan diziyi izliyordu. Uzun süre nefesimi tutarak onu izledim. Silahımı çıkartıp onu nişan aldım. Uzaktaydı ama bu benim en iyi yaptığım şeydi.
Tek bir atış hakkım vardı. Sonrasında kaçabilir, bana karşılık verebilirdi. Bunu istemiyordum.
Bir atış...
Nefesimi tuttum ve ayağa kalkan bedenine baktım. Ölümcül olması gerekti.
Kafasına nişan aldım ve tuttuğum nefesimi geri bırakarak tetiğe bastım.
Camın kırılma sesi, ardından yere düşen bir beden. Başardım. Seokjin nişan aldığım yerden vurulmuş ve daha ne olduğunu anlayamadan yere yığılmıştı. Silahta susturucu olduğundan camın kırılma sesinden başka bir şey duymamıştı ölmeden hemen önce. Önce biraz kan kaybedecek ardından birkaç saniyede ölecek.
Yerimden ayrılarak evine ilerledim ve kapıya bir kağıt yapıştırdım. İmza atmadan gidemezdim. Zaten büyük ihtimalle onu Jeon ya d adiğerleri bulacaktı. Kimse ne olduğunu fark edip polisi arayamazdı burada.
Beni tüm ekibinin cesediyle uğraştırma.
İşimi bitirip eve dönmüştüm. Eski arkadaşımın ölümüne dair henüz bir pişmanlık hissetmiyordum. Belki de her zaman böyle duygusuz bir canavardım, belki de Jungkook'la bu yüzden yapamamıştım. Bana bir şeyler hissettirmesine dayanamamıştım. Duygularımın kontrolünü kaybetmek, en büyük korkumdu belki de.
Yatağıma uzanarak sabaha kadar güzel bir uyku çektim. Sabah dinç bir şekilde kalkarak bilgisayarımı açtım ve edindiğim bilgilere göz gezdirdim. İnen profil dosyaları, birkaç ortak alanlar... Ama bunlar pek işime yaramazdı. Belki maksimum Jungkook'un numarasına bakabilirdim. Onların toplandığı yere gitmek kadar deli değildim ama not bırakmak için kullanabilirdim.
Telafi etmem gereken işi uzaktan yapmaktan vazgeçmiştim. Adamla ilgili elimde net bir şey yoktu şu an. Dosyaları tararken, her bir bilgi parçasını dikkatle inceledim. Detaylar arasında kaybolurken, bir yandan da aklımın bir köşesinde hep Ten vardı. Onun ölümüyle yüzleşmek zor olsa da, şu an odaklanmam gereken başka şeyler vardı. Bir şeyler bulmam gerekiyordu, hem de acilen. Jungkook'un hamlelerini tahmin etmek, bir sonraki adımımı belirlemek için çok önemliydi. Beni bu durumda bırakmasının cezasını çekecekti.
Bilgisayar ekranına dikkat kesildim. Profil dosyalarına ve ortak alanlara tekrar tekrar baktım. Her bir detay, beni bir sonraki adıma yaklaştıracak küçük bir ipucu olabilirdi. Elimde yeterince bilgi olmaması, sinirlerimi daha da geriyordu. Ama pes etmek yoktu, yoluma devam edecektim. Bundan sonra hamlelerim daha sert olacak. Bunu sen istedin.
---