bölüm 18: basbasit unsur #biz +18

21 3 13
                                    



kapı kapanır kapanmaz beni duvara yapıştırıp dudaklarımı kopartırcasına öpmeye koyulmuştu. parfümün sarhoşluğunda ve ağırlığının altında ışığı açıp açmadığına dahi emin olamadığım bir anın içindeyken, dudaklarım sadece onun dudaklarını takip etmekle yetiniyordu. bunu anladıkça kendimi teninin narin ızdırabında boğuluyordum, ben boğulurken bunu kendine göstermek istermişçesine boğazıma ince parmaklarını sarıp iyice ve sertçe yaslamıştı beni duvara ve çekilmişti dudaklarımdan. gözlerini bulamadan dudaklarımı yalayıp boğazımdaki tutuşta nefes almaya koyuldum. gözlerini karanlıkta seçemediğimde idrak etmiştim ışığı açmadığını.

diğer eliyle giydiğim kıyafetin içinden sokup tüm vücudumu yokluyordu. bunu yaparken dudakları boş durmuyor, boynumda bulabildiği her yeri öpüyordu. nefesinin ağırlaşmış sesleri ve kokusunu yitirdi yitirecek parfümünün yerini alan erkeksi kokusu vardı. hissedebildiğim tek kokunun eşiğinde, boynumda tuttuğu elinin sertliğinin ensesinde sesimi umursamaksızın inliyordum. düşünebildiğim tek şey yoktu. düşünebildiğim tek bir şey dahi yoktu o an. bana verdiği her emiri yapar, ziyan etmezdim ondan gelen hiçbir iyiliği, hele ki hiçbir kötülüğü. öptüğü yerler ısıra döndüğü an inlemelerim artmış, ellerimi koyabildiğim tek yer boynumdaki elinin üstü olmuştu. bunu yaptığımı anlar anlamaz, elimi boynumdan çekmişti. o elini çektiğinde onun eli boynumdayken daha iyi nefes aldığımı arsızca düşünüp keşke hep orada dursaydı diye geçirmiştim aklımdan hastalıklı bir biçimde. beni kucağına oturtup göğsüme kafasını gömdü, biraz ilerideki yatağın üstüne yatırıp göğsümde olduğu pozisyondan bir süre ayrılmadı ve odaya girdiğimizden beri ettiği ve belki de edeceği tek kelimeyi etti.

"çok hevesliyim, çok da endişeliyim. sikeyim. çok heyecanlıyım. biraz zaman ver."

ellerimi saçlarına sokuşturup sertçe asıldım. ben de en az onun kadar hevesli, endişeli hatta heyecanlıydım. yaşadığı duygu cümbüşünü biraz dindirdiğine emin olduktan sonra göğsümden kaldırdı kafasını ve üzerime doğru uzanıp yan tarafta bulunan gece lambasını açtı. ışığın gözlerine vurmasıyla kaçamadığım hevesimin kursağı boğazımda kaldı. koluyla yatağa dayanmasıyla aramızdaki görüş mesafesi oldukça yerindeydi. gömleğinin açılmış birkaç düğmesi sayesinde boynunun köprücük kemiklerine uzanan beyaz teninde ellerimi gezindiriyordum. ne yapacağımı bilememem, ellerimi rahat bırakmıyordu. fikrimi bırakmıyordu. gözlerindeki odağımı kaybettiğim an konuştu.

"çok güzelsin, suguru geto."

saçlarımın içine parmaklarına geçirip kırılacakmış, kopacakmış gibi okşadı. gözleri bir saçlarıma bir de gözlerime değiyordu ama gözlerinde anlamlandırmadığım bakıştan irkiliyordum ve irkilmemi anlamış gibi ellerini saçlarımdan çıkarıp yüzüme getirdi. baş parmağımı dudaklarımın arasında sokuşturup ne yapacağımı ölçer gibi tüm odağını dudaklarıma verdi. kurumuş dudaklarımın arasındaki parmağımı emmeye koyuldum. emerken dudaklarının arasındaki gülüşü beni cezbetmiş, bir o kadar da azdırmıştı. parmağımı ağzımın içinde ısırırken o gülümseyişini görmeye ummama kalmadan, parmağını dişlerimin arasından çekti ve kaşları çatıldı aksine.

"az önce benden nefret etmiyormuş gibi bakıyor gözlerin şimdi bana."

baş parmağının yerine işaret parmağını ve orta parmağıyla oynuyordu şimdi ağzımın içiyle. bunu yaparken tüm dişlerimi yokluyor, iki parmağının arasında dilimi kıstırıyordu ama göz temasını bozmamaya özen gösteriyordu.

"az önce attığın tokatlar gibi değil ellerinin naifliği şimdi. sen de özledin beni. neden ittiriyorsun?"

sorduğu soru bir yanıt ister gibi değil, bir yalvarma gibiydi ama benim başım şehvetten dönüyordu. parmaklarını çokça yaladığıma emin olduğunda giydiğim ne varsa çıkarıp bacaklarımın ikisini de tek omzuna almış, parmaklarımı deliğime götürmüştü. uzun zaman olduğundan, hissiyatından bile geleceğimi düşünürken, her zaman yapıyormuş ve beni biliyormuş gibi nazikti hareketleri ve kendimi kaybetmem ne zaman olmuştu hatırlayamazken sadece inliyordum onun parmakları deliğimi genişletirken. parmaklarının hızına uyamayan nefes alışverişlerim darlaşmış, kolundan tutup ittirmeye çalıştığımda konuştum.

Monolog Senaryo // satosuguHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin