bölüm 15: sanmıştım

40 5 2
                                    


tokyo'dan ayrılmanın ilk senesi, gojo satoru'nun evlilik haberi sonrası ikinci ay. shoko'yla hazırlandığımız ikinci film.

"gojo satoru'nun oyunculuk kariyeri fena sekteleyecek. 2 hafta oldu ve hala konuşulan bu. inanamıyorum."

elimdeki telefona bakıp benim de duyacağım şekilde konuşmuş olması benden bir yanıt bekliyor gibiydi. dediği şeyin ihtimalini bile düşünemezken sessiz kalmıştım ve japonyadaki haberleri takip ettiğim siteye girmiştim. çok da incelememe gerek kalmadan gündemdeki listede kendi ismini belli etmişti, gojo satoru.

"evlilik haberi sonrası ortaya çıkam görüntüler baba satoru'nun çok da hoşuna gitmeyecek. gojo satoru, dün gece üç suları evleneceği kadınla değil rol arkadaşıyla beraber arabada görüntülendi. çekilen fotoğraflarda herhangi bir tensel temas bulunmasa da çift oldukça yakın görünüyordu ki fotoğrafları gören kişinin farklı şeyler düşünmemesine imkan sağlamıyordu."

bu yazının altına koyulmuş paparazzi fotoğraflara baktığımda, uzun süreden beri oynadığı sürekli aşk dizisindeki kadınla beraber arabanın içinde şen şakrak gülüp eğleniyordu. arabanın içindeki alkol şişeleri de kadraja girmiş, üstlerindeki resmi olmayan kıyafetler de kendini gösteriyordu. beyaz dağınık saçların kime ait olduğu, bebeksi yüzün bulanık da olsa kime ait olduğu epey belliydi. yanındaki kadının güzelliği, uzun karamel saçlarından, bebek gibi cildinden belliydi. en popüler, kadın oyuncuların arasında birçok skandala karışmış olsa da kariyer sarsılmayan bir oyuncuydu. muhtemelen bu fotoğraflar da kariyerine hiçbir etki sağlamayacak, olan satoru gojo'ya olacaktı. satoru gojo nasıl bir şey planlıyordu bu piyasaya sürdürdüğü fotoğraflarla emin değildim. parmağımla fotoğrafın üstüne sürttüm fotoğrafı netleştiririm umudıyla. sonra da bakakaldım güler yüzüne. saçları beyazdan çok griydi, bıraktığımdan daha da uzamıştı saçları, artık önüne düşen saçlarını arkasından toplayabilecek kadar uzamıştı. biraz daha zayıf, biraz daha dağınık görünüyordu. ya da ben onu hep "gojo satoru" imajıyla görmüştüm yalnızca. hiç yenice evlilik haberinin çıktığı bir oyuncu gibi görünmüyordu. o dağınık saçlarını görebilen bir tek benim sanmıştım. o sarhoş hallerini bir tek ben görürüm zannetmiştim. her nasıl olduysa, gojo satoru bana kendinden hiç pay biçmemişti. bana böyle içten gülmemiş, benimle sarhoş olmamıştı. benimle her zaman en iyi kıyafetlerin içindeydi. benimleyken sözleri ya çok nefret dolu ya da çok sevgi doluydu. bu durumu fark edişim, farklı bir farkındalık da katmıştı. elimde gojo satoru'ya aitlik yoktu, fakat ben onun benim vücudumda oluşturduğu aitlikte acizce sızlıyordum. başka, benimsemek için elimden geleni yaptığım bir yerde. başka, benimsemek için elimden geleni yaptığım bir yatağın üzerinde. gözlerimi fotoğrafından çektiğimde önümdeki tablette ezberlemeye çalıştığım senaryonun sahnesine odaklandım, sanki oraya doğru çekildiğimi hissederken.

["senin merhametsizliğin beni insafsıza dönüştürdü. fakat benim insafsızlığım seni merhametli kılıyor. düşünüyorsundur, şimdi. beni şefkatinle kınayabileceğini. senin doyumsuz nefsinde yarattığım şefkatinle beni tükürebileceğini. düşünüyorsundur."

"senin hakkında hiçbir şey düşünmüyorum, shota."

"düşünüyorsundur. yoksa bununla da mı yalvartacaksın beni? bizim bellediğimiz zamanın başında bana dostluk diye söylenirken, 'bu ekmekten shoto'ya da götüreyim, buna bayılır ne de olsa' diye düşüncelerin dilini çeliyorken, nasıl olur da böyle vicdansız bir adama dönüşebilirsin?"

"vicdansız mı? ben vicdansız olsam-"

(shoto vurur göğsüne lafını bitirmeden)

Monolog Senaryo // satosuguHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin