-Bölüm 17-

2.5K 119 2
                                    

Heyecanlı bir şekilde ayağa kalktığımda, takılıp yere düşmüştüm. Çıkardığım sesten dolayı Yağız gözlerini açmaya başlamıştı. Bende sevimli bir şekilde gülümseyerek; "Günaydın" demiştim. O da bana gülümseyerek "Günaydın Cadı" demişti. Ayağa kalkıp bana elini uzattığında bende elini tutarak düştüğüm yerden kalkmıştım. O odadan dışarı çıktığında bende üzerimi değiştirmiş, mutfağa inip kahvaltı hazırlamaya başlamıştım. Kısa bir süre sonra içeri mutlu bir şekilde gülerek Yağız da girmişti.

"Lina bugün kadın ile konuşmaya gidiyoruz." demişti büyük bir sevecenlikle. "Çok sevindim senin adına" demiştim bende aynı sevecenlikle. Ardından hızlı bir şekilde kahvaltımızı edip masayı toplamıştık. Odalarımıza gidip giyinmiştik. İkimizde neredeyse aynı sürede hazırlanmıştık. Arabaya bindiğimizde arabanın içi sıcaktan dolayı çok havasızdı. Klimayı açmış ve yola koyulmuştuk. Eski bir binanın önüne geldiğimizde arabayı park etmiş binaya girmiştik. 2. kata çıktığımızda 7 numaralı daireye doğru ilerlemiştik. Yağız'a döndüğümde tekrardan ifadesizlikle karşılaşmıştım. Ne hissettiğini anlayamıyordum.  Biraz bekledikten sonra zile basmıştı. Kapıyı 45-50 yaşlarında esmer, siyah kıvırcık saçlı bir kadın açmıştı.

"Buyrun birisini mi aramıştınız?" Yaşlı kadın kapıyı biraz daha açmış ve ikimizi de uzun süre tanımaya çalışır gibi incelemişti.

"Ben Yağız, bu da eşim Lina. Biz sizinle bir konu hakkında konuşmak istemiştik." Eşim mi? Beni eşi olarak mı tanıtmıştı? Şaşkınlıktan konuşamıyordum.

"Memnun oldum Yağız. Benimle konuşmak istediğiniz konuyu öğrenebilir miyim?" Kadın kapıyı tamamen açmış ve içeriye geçmemiz için eli ile işaret etmişti. Bizde salona doğru gidip üçlü koltukta oturmuştuk.

"Konu benim ailem. Ailem bir trafik kazasında vefat etti. Sizde onları tanıyormuşsunuz." Ellerini ellerimin üzerine koymuş ve öyle konuşmuştu.

"Başınız sağ olsun. Belki yardımcı olabilirim. İsimleri neydi acaba?"

"Selim Kuday ve Canan Kuday." İsimlerini söylerken ellerimi daha da sıkmıştı. Şuanda dışarıdan bakıldığında evli bir çift gibi duruyorduk.

"Çok üzüldüm. Onlar, ben, Tarık ve Emel arkadaştık. Herkes kendi ailesini kurunca kopmuştuk. Ancak geçen gün Tarık ile karşılaştık. Belki o size yardımcı olabilir." Kadın konuşurken gözleri dolmuştu. Gerçekten üzüldüğü belli oluyordu.

"Peki ona nasıl ulaşabiliriz?" Bu sefer ben konuşmuştum çünkü Yağız hiç iyi görünmüyordu.

"Karşılaştığımızda bana telefon numarasını vermişti. Bekleyin getireyim." Bizde kafamızla onaylamıştık. Kadın elinde küçük bir kağıt parçası ile gelmişti. Bize uzatmış; "Sormayı unuttum bir şey içer misiniz gençler?" diye sormuştu. Bizde istemediğimizi, artık kalkmamız gerektiğini söylemiştik. Evden dışarı çıkmış arabaya doğru ilerlemiştik. Arabaya bindiğimizde Yağız'ın telefonu çalmıştı.

"Efendim? Eve dönüyoruz. Tamam bekliyoruz. Görüşürüz." demiş ve telefonu kapatmıştı.

"Lina Cem bize geliyor. O da öğrenmek istiyormuş"

"Tamam. Sen nasılsın? Pek iyi görünmüyorsun." Çökmüş gibiydi. Bu da gerçekten can sıkıcıydı.

"Pek iyi değilim. Zor olacağını biliyordum. Ama bu şekilde insanların üzüldüğünü görmek daha da zorlaştırıyor. Sonuna kadar nasıl dayanacağımı bilmiyorum." O ne demekti öyle? Buraya kadar gelmişken pes edemezdik.

"Yağız pes edemeyiz. Hem de buraya kadar ilerlemişken. Bir şeyler çözülmeye başlamışken yapamayız." O ise sadece yüzüme bakmış hiçbir şey söylememişti. Daha sonra da arabayı çalıştırmış ve eve doğru sürmüştü.

...

Eve geldiğimizde kapıda birisi vardı. Telefonda konuştuğu çocuk olmalıydı tahminimce. Yanına doğru ilerlemiştik. Yağız ile arkadaşça sarılmışlardı. Ayrıldıklarında bana elini uzatmış ve "Cem" demişti. Bende elini sıkarak "Lina" demiştim. Kafasını sallamış memnun olurum dermiş gibi gülümsemişti. Bu sırada Yağız kapıyı açmış bizi içeriye davet etmişti. Onlar salona ilerlerken bende mutfağa giderek bir tabağa kurabiye ve bardaklara da limonata koymuştum. Severler miydi bilmiyordum ama en kolay bunu yapabilmiştim. Salona doğru ilerleyip sehpaya tepsiyi koymuş, bende karşılarına oturmuştum. Yağız elindeki kağıdı Cem'e doğru uzatarak "Tarık diye bir adamın numarası var bu kağıtta. Annem, babam, Reyhan teyze, -sabah gittiğimiz kişi-  Emel diye bir kadın ve  kağıtta numarası yazan bu adam arkadaşlarmış. Fakat sonra kopmuşlar. O yüzden bir şey bilmiyor. Fakat bu adam belki bir şeyler biliyordur. Bu adamı bulman lazım dostum."

"Merak etme Yağız buluruz bu adamı" demişti Cem. Biraz daha konuşmuştuk. Hava kararmaya başladığında Cem gitmişti. Bizde tabakları ve bardakları toplamıştık. Ben kendimi iyi hissetmediğim için yukarıya çıkmıştım. Oda çok sıcaktı ve ben nefes alamıyordum. Kriz geçiriyordum. Bütün vücudum yanıyordu. Ölüyordum sanki.  Canımın acısıyla çığlıklar atmaya başladığımda Yağız odaya gelmişti. Ellerimi tutarak bana destek olmaya çalışıyordu. Bende ellerini tutarak; "Beni bırakma lütfen." diye yalvarıyordum. O da bana ilaçlarımı veriyordu. İçip, derin nefesler alıyordum. Sakinleşmeye başladığımda yüzümü onun yüzüne çevirmiştim, çok yakındık. Gözlerine baktığımda dudaklarıma bakıyordu. Yavaşça yaklaşıp dudaklarımı öpmeye başlamıştı. Ben ise bugün yaşadığım ikinci şaşkınlıkla sadece duruyordum.

Herkese merhaba. Bugün size upuzun bir bölüm yazdım. İyi okumalar. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Media'da Yağız var. Bölüm şarkısı Mary Hopkin- Those Were The Days.

Bataktan Aşka... (TAMAMLANDI.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin