-Bölüm 9-

3.5K 140 0
                                    

        Herkese merhaba. Bugün yine okul maratonu başladı. Herkese başarılar diliyorum. Media'da Yağız var. Bölüm şarkısı Teoman-Acılara Tutunmak. Bölüm kısa olduğu için özür dilerim. Hatalarım varsa üzgünüm. Neyse iyi okumalar :*

        Sabahın ilk ışıkları ile gözlerimi araladığımda kendimi sebepsiz bir şekilde mutlu hissediyordum.Acım neredeyse sıfıra inmişti. Acıyı düşününce kendime dün akşam çektirdiğim fiziksel işkence geldi. Gözlerimi kollarıma indirdiğimde sargı bezleri ile bağlı olduğunu gördüm. Sanırım ben uyurken bunları Yağız yapmış. Yavaş hareketlerle yatakta doğruldum. Gerinerek üzerimden bir nebzede olsa sabah sersemliğimi atmaya çalıştım. Yataktan ayaklarımı uzattım, oturur pozisyona geçtim. Boynum ağrıyordu. Bu yüzden başımı sağa sola doğru yavaşça hareket ettirerek gevşemesini sağladım. Bu sırada gözüm sabahın il ışıklarıyla aydınlanan bedene çarptı. Yataktan kalkarak oraya doğru yöneldim. Yağız odamın içerisine nereden geldiğini bilmediğim tekli bir koltukta başını arkaya yaslayarak uyuyordu. Biraz daha böyle olursa boynunu çok kötü bir şekilde incitecekti. Bu yüzden ona doğru eğilerek uyandırmaya karar verdim. Eğilerek yüzümü ona yaklaştırdım, elimi onun kolunun üzerine koydum. İçimde değişik şeyler oluyordu. Elektrik çarpılmış gibi hissediyordum kendimi. 9 veya 10 yaşlarındayken babaannem yemek yaparken benden fırının fişini takmamı istemişti. O zamanlar elektrik çarpmıştı bana. Bu his ile benziyordu. Ancak bu çok farklıydı. İnsanın içini yakıp aynı zamanda çok iyi hissettiriyordu. Onu yavaşça dürttüm. Kalkmak istemediğini belirten sesler çıkarttığında konuşma kararı aldım. "Yağız artık başımda beklemene gerek yok. Odana geç orada uyu biraz." Sağ gözünü aralayarak bana baktı. Sanırım doktor olarak hastasının sağlığını kontrol etmek istiyordu. İyi olduğumdan emin olduktan sonra sol gözünü de aralayarak ayağa kalktı ve hiçbir şey söylemeden odadan çıktı. Bende banyoya girip kısa bir duş alma kararı aldım.

        ...

        Kısa bir duş aldıktan sonra üzerime mavi bir tişört, altıma ise siyah bir eşofman giydim. Aşağı indiğimde Yağız üzerini değiştirmişti, tekli koltukta oturuyordu. Benim varlığımı fark edince bana döndü ve "kahvaltı yapalım" diyerek bir şey söylememe izin vermeden salondan çıktı.

        ...

        Yaklaşık 30 dakika kahvaltı masasında oturarak karnımızı doyurduk. Masayı toplarken Yağız'ın benimle konuşması gereken konular olduğunu söylediği için daha hızlı etrafı toparladık. Mutfağı güzelce toparlayıp temizledikten sonra salona doğru ilerledik. O ikili koltuğa otururken bende hemen sağ çaprazında kalan üçlü koltuğa geçtim. Uzun süredir merak ettiğim bir konu vardı. O konuşmadan ben bu konuyu ona sormaya karar verdim. "Neden baban ile soy adın farklı?"  Bu konuyu çok uzun süredir düşünüyordum. Eğer ki evlatlık olsaydı soyadı farklı olamazdı. "Öz annem, babam ve ben bir kaza geçirmişiz. 3 yaşındaymışım kaza olduğunda ve o kazadan sadece ben kurtulabilmişim. Annem kaza yerinde can vermiş. Babam hastahaneye getirildiğinde durumu ağırmış ancak bilinci açıkmış. Demir babam ile öz babam çok yakın arkadaşmış. Ölmeden öncede beni Demir babama emanet etmiş. Demir babamda hiç itiraz etmeden kabul etmiş ama benim soyadımı değiştirmemiş. Çünkü öz babamın Demir babama çok iyiliği dokunmuş eğer değiştirirse soyadımızı unutup iyiliklerini hatırlamayacağından korkmuş."  Haklı olabilirdi. Sonuçta hiç kimse yapılan bir iyiliği unutmak istemez. Bunları hatırlamanın farklı yöntemleri vardır. Demir Bey'de bunu kendi yöntemlerinden birisi ile uygulamış. Melodik bir ses ile düşüncelerimden ayrıldım. Yağız hafifçe doğrularak pantolonunun cebinden telefonu çıkararak bir kaç saniye ekrana baktı ardından yanımdan uzaklaştı. Vasiyet ile ilgili bir şeyler konuşuluyordu. Yağız gerçekten çok zor şeyler atlatmıştı. Önce ailesini kaybetmişti, şimdi ise en yakın dostu; ikinci babasını kaybetmişti. İnsanlar bir kez babasının ölümüne dayanamazken o ikinci kez kaybetmişti. Bu aynı hiç bilmediğinden ıssız bir yolda yürümek gibiydi. Nereye gideceğini bilmiyordu. Önü kapkaranlıktı. Ama sonunda bir varış noktası vardı. Bu vardığı nokta onun için aydınlık mı, karanlık mı bilinmez. Vardığı nokta ölüm ile sonuçlanabilir, yeniden doğuş ile sonuçlanabilir. Herkes öyle değil midir? Gittiği nokta hep bir sonuca varmaz mı? Benim bu yolculuktaki görevim ise Yağız'ın elindeki fener işlevini görmek. Ona ıssız yolda önünü gösterebilmek...

Bataktan Aşka... (TAMAMLANDI.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin