17. Bölüm

310 61 7
                                    

Başımda hissettiğim baskıyla uyandım. Gözlerimi zorlukla açtığımda elimle başımı tutuyordum.

"Sonunda uyandın be!" dedi elindeki yastığı sallayarak.

"Yarım saattir seni uyandırmaya çal-" konuşmasını bölen, onun benim başıma atmasıyla sağ tarafıma düşen yastığı ona atmam olmuştu.

"Savaş mı istiyorsun?!" diyerek annemin topladığı yatağına uzanarak yorganın altından bir yastık çektim. Tekrar ona doğru dönüp yastığı atarken o da bana aynı anda yastık atmıştı. Yastıklarımız havada çarpışırken gözlerimizi kısarak birbirimize baktık. Ani bir hareketle yataktan kalkıp yerdeki yastığı aldım ve Zehra'ya vurdum. Sanırım o kadar sert vurmuştum ki yastığın içinden bir tutam pamuk çıktı ve havada savruldu. Gözlerimle uçuşan pamukları izlerken kafama sert bir darbe yedim. Tabi yastıkla ne kadar sert(!) denebilirse.

"Açılın Battal Zehra geliyor u-" yüzüne karşı yastığı savurarak cümlesini tamamlayamamasını sağladım. Boğuk bir ses çıkmıştı yastık yüzüne gelince. Bir miktar daha pamuk havada uçuşurken bu sefer görmezden gelerek bir kere daha vurdum. Zehra kendine geldiğine karnıma doğru yastığı savurdu.

Bir süre yastık savaşına devam ederken kapının açılmasıyla ikimizde bir anda durduk. Annemin, dün kapıyı tıklayarak girmesine rağmen bugün neden tıklamadığını merak etmiştim. Sanırım dışarıdan yastık savaşı yaparken ki bağırışlarımızı duymuş olabilirdi.

"Kızlar haydi kahval-" annem cümlesini tamamlayamadan gözlerini kocaman açmış bir yerdeki pamuklara birde elimizdeki yastıklara bakıyordu. Bakışları bizi bulduğunda sessizce "Battal Zehra'nın ölüm fermanı." dedim. Zehra gülmemek için garip bir homurtu çıkarırken başımı eğerek gülmemi saklamaya çalıştım.

"Bu ne hâl böyle!" annem birden bağırdığında elimdeki boş yastık kılıfını yere bırakarak hazır ol moduna geçtim.

"Eğer kahvaltı vakti bitene kadar burası temizlenmiş olmazsa büfeden geçinmek zorunda kalırsınız!" annem sinirle kapıyı çarpıp gittiğinde kahkaha atarak gülmeye başladım. Zehra gülmüyordu. Elimi ağzıma bastırarak gülmemi durdurmaya çalışırken Zehra'ya 'ne oldu' der gibisinden baktım.

"Açım ben." dediğinde nefesimi dışarı vererek ofladım.

***

Pamuk dolu poşetin ağzını bir kere daha bağlayarak büfenin girişindeki çöp kovasına attım. Evet, odayı zamanında toplayamadığımız için kahvaltı saati geçmiş ve büfeye kalmıştık. Hızla büfeye girerek açık büfe tezgahına yöneldim. Tezgâhın yanındaki bölmeli yemek tepsisini alarak tezgâh mermerine koydum. Önümdeki bölmelerde bulunan yemeklere tek tek bakarak ilerliyordum. Zehra çoktan yemeğini almış, bir masa bulmuş ve yemeğini yiyordu. Gülerek son bölmeye geldiğimde yemek kalmadığını farkettim. Bakışlarımı yemek isminin yazdığı yere yönlendirdim. İnanmıyorum! Çikolatalı tatlılar tükenmişti. Kafamı çevirerek Zehra'ya baktığımda çatalında çikolatalı pasta gördüm. Gözlerimi kısarak öldürücü bir bakış gönderdiğimde gülerek yemeye devam etti.

Oflayarak elimdeki yemek tepsisiyle aşçı mutfağına yöneldim. Kapıyı tıklayarak açılmasını bekledim. Gürültülü bir şekilde açıldığında bakışlarımı yemek tepsimden kaldırdım. Yine o mavi gözlerle karşılaştığımda yutkundum. Bana soru sorarcasına baktığında zorda olsa cevap verdim:

"Şey, ben... Büfedeki çikolatalı tatlılar bölümü tükenmiş." tek bir nefeste hızlıca söylediğim için cümlemi bitirir bitirmez derin bir nefes almam gerekti.

Zaten uzun olan boyuyla parmak uçlarına çıkarak büfeye gözgezdirdi.

"Tamam, kusura bakmayın. Hemen getiriyorum." dediğinde birkaç adım geri çekildim. İçeri girerek kapıyı kapattığında arkamı dönerek büfe tezgâhına doğru yürüdüm. Tepsimi mermere koyarak beklemeye başladım.

Gürültülü bir kapı açılma sesi duyduğumda ellerimi birleştirdim. Yanımdan geçtiğini hissettiğimde bakışlarımı ona doğru yönlendirdim. Sağ elinde demirden bir tepsi ve üstünde büyük bir kapak vardı. Arkadan büfe tezgâhının camını açıp tepsiyi içeri koyarken her hareketini izliyordum. Omzunun bir karış altındaki tişörte tutturulmuş kağıta gözlerimi kısarak baktım."Seza YENER" yazıyordu. Adını öğrenmiştim!

Tepsinin kapağını alıp cam bölmeyi arkadan kapatırken bakışlarımı tişortünden uzaklaştırdım.

"Afiyet olsun." diyerek tezgâhtan uzaklaştı. Yanımdan geçerken bir anda durduğunda nefesimi tuttum. Sevgili kalbim, bu kadar hızlı atma!

Önüme geçerek gözlerime baktı. Sanırım küresel ısınma sebebiyle eriyen buzullardan daha fazla eriyordum şu an!

"Bir daha böyle bir sorunla karşılaşırsanız tezgâhın üzerindeki düğmeye basmanız yeterli. Kapıya vurmanıza gerek yok." deyip hızlıca yanımdan geçtiğinde gözlerimin faltaşı gibi açıldığına emindim. Gözlerimle tezgâhın üzerindeki düğmeyi aradım. Gördüğümde elimle alnıma vurarak ofladım. Ne kadar şapşal olmuştum böyle!

Mermere koyduğum tepsimi alarak çikolatalı tatlılar bölümünden bir dilim kek aldım. Yaşadığım bu olaydan sonra bunları yiyebilecek iştahım var mıydı, inanın bilmiyorum.

***

"Sanırım patlıyorum." dediğinde Zehra'ya baktım. Ben sadece çikolatalı keki yediğim için fazla iştahım kalmamıştı. Bunu duyan Zehra, benim tabağımda kalanları da yemişti. Patlaması an meselesiydi.

"Seni taşımak için dozer getireceğim." dediğimde dil çıkardı.

"Sen bu kadar fazla yemezdin?" tek kaşımı kaldırarak konuştuğumda kollarını masaya dayayarak cevap verdi:

"Depresyondayım."

"Ne depresyonu?"

"Yalnızlık."

"Depresyonun bile tuhaf." deyip ofladığımda gülerek cevap verdi:

"Hocam, depresyondayken gülersek depresyon bozulur mu?" dediğinde gözlerimi devirerek sandalyeden kalktım.

"Haydi kalk."

"Sanırım gerçekten kalkamay-" lafını bölen şey, midesindeki çoğu şeyi dışarı çıkarmasıydı.

"Bir bu eksikti. Ne tatil ama!"

İçimdeki ÇocukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin