"Hadi kalkalım mı artık?" dedim gülümseyerek. Yarım saattir yüzüne gülümsemek gerçekten çok zor olmuştu.

"İşin mi var?"

"Arkadaşıma söz vermiştim de, birlikte alışverişe çıkacağız." Garsonu durdurdu Cihan.

"Hesabı alabilir miyiz?" Garson yanımızdan ayrıldı. "Ben seni gitmek istediğin yere bırakırım istersen."

"Hiç gerek yok. Zaten çok uzak değil buraya." Zor da olsa bir süre sonra pes etmişti. Hesabı ödedikten sonra hemen toparlanıp çıktık. "O zaman görüşürüz." dedim son kez gülümseyerek. Bir anda yanağımdan öpüp sarıldı.

"Görüşürüz sevgilim."

Şaşkınlıkla ayrıldım. Arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Bir kaç sokak daha ilerledikten sonra daha fazla dayanamayıp yere eğildim ve içimdekileri çıkardım. Çantamdan çıkardığım peçeteyle ağzımı sildim ve derin bir nefes aldım. Her zaman onunla olmak midemi bulandırırdı zaten. Ama ilk defa kusmuştum ve çok halsiz hissediyordum. Biraz ileride duran banka oturdum ve etrafı izlemeye başladım. Hazır mıydım gerçekten? Yıllardır beklediğim bu ana hazırlanabilmiş miydim? Böyle bir şeye hazırlanılabilir miydi ki?

"Merhaba." Bir anda bir küçük kız çocuğu bankın diğer ucuna oturunca kendimi tutamadım.

"Tanışıyor muyuz?" diye sordu küçük kız. Üzgün görünüyordu.

"Hayır, ama istersen tanışabiliriz." Elimi uzattım. "Ben E-" Duraksadım. "Kiraz." Gülümsedim.

"Ben de Naz."

"Üzgün görünüyorsun." dedim. "Bir şey mi oldu?"

"Arkadaşımla kavga ettik."

"Neden?"

"Çünkü... Bana yalan söyledi."

"Yalan mı?"

"Evet. Benim kavga ettiğim çocukla hâlâ oyun oynuyor."

"Ama sen birini sevmiyorsun diye arkadaşın da sevmemek zorunda değil ki." Sanki sen aynı triplere hâlâ girmiyorsun Kiraz!

"Banane. O kızla oynamasını istemiyorum işte." Yanımıza Naz yaşlarında bir kız yaklaşmaya başladı. "Of geldi işte." dedi sinirle Naz.

"Naz." Kız bir bana bir Naz'a bakıyordu. "Özür dilerim. Hadi gel konuşalım."

"Hayır. Ben şuan sana çok sinirliyim." Şimdiki çocuklar ergen doğuyordu resmen. "Konuşmak istemiyorum seninle."

"Naz." dedim gülümseyerek. "Konuşmadan sorunlarınızı çözemezsiniz." Ayağa kalktım ve Naz'a elimi uzattım. "Tanıştığıma memnun oldum. Ben artık gitmeliyim. Siz de oturup konuşun. Konuşmadan hiç bir sorunu çözemezsiniz çünkü." Arkamı döndüm ve ilerlemeye başladım. Köşede duran simitçinin yanına gittim. Meyve suyu da satıyordu. Çantamdan para çıkarıp verdim. "Şu karşı banktaki çocuklara meyve suyu verir misiniz?" dedim.

"Tabii abla."

Ordan da ayrılıp ilk bulduğum taksiye bindim. Asla hazır hissetmiyordum kendimi. Ama hiç bir zaman da hazır hissedemeyeceğim belliydi. Çantamdan telefonumu çıkardım ve Kerim'i aradım.

"Alo..." Sesim bile kısık çıkmıştı sanki. "Kerim."

"Efendim Kiraz?"

"Şey... sesini duymak istedim de." Bu aralar bana tek iyi gelen şey oydu.

"Bir şey mi oldu?"

"Yok." Penceremi açtım. Oksijen almam gerekiyordu. "Buldun mu bir şeyler?"

"Yok. Galiba ben de bırakırım birazdan."

Hırsız AjanWhere stories live. Discover now