12. MIH

1.7K 351 145
                                    

Mabel Matiz-Sarışın

•••
VEYL ATEŞİ

||BÖLÜM 12: MIH||

   Yağız'dan,

   Öpülecek ellerim vardı; yordular. Sevilecek gözlerim vardı; soldular. Ah yüreğim, güzeldin; çürümüş hayallere gebe bırakıldın. Kaldırım kenarlarında bir iki dal çiçeğin vardı; üzerlerine basıp geçtiler.
  
   Gök ikiye bölündü. Ruhumu prangalara vurup iki göğün arasına sakladım. Bir yanı güneşti; koynuna bıraktım kalbimin kıvılcımlarını. Diğer yanı aydı; göğsüne kondurdum benden geriye kalanları.

   Geriye dönüp baktığımda iskeletimden ayrılmamak için direnen gölgemin sessiz nidaları yankılanıyordı yeryüzünde. Bir kıvranıştır inliyordu doğum sancısına gebeymiş gibi. Sokakdan geçen iki kafası güzel ayyaş gülüp geçiyordu üstünden. Acısı, bağırtıyordu gölgemi. İskeletim, operadan duyulan çığırtkan notalar gibi eklemleriden tek tek kopuyor; nefes nefese gölgemi paramparça etmeye çalışıyordu.

   Dönüp arkamı tekrar bakıyorum. Ah kendi içimde bile bir savaş varmış. Yüreğimi mahzene kilitleyen bir beden, ruhumu göğe saklayan arsız düşüncelerim, gölgemi parçalayan amansız iskeletim, dilimi yutturan kocaman yaralarım, hayallerimi çürüten zehirli düşüncelerim...

   Terk ettim kendimi, kendi haline! Bu savaşın bir galibi olmayacağını biliyordum. Her halükarda yenilen bendim. Azamet ve ihtişam içerisinde yıkılacaktım!

   Yolumun sonunda bir kadın düştü rutubetli avuçlarıma; tutundu sıkı sıkıya parmak uçlarıma! Morardı tırnaklarım farkına varamadım. Sinsice süzülüyordu o tırnaklardan içeriye doğru. İçimin en içine doğru...

   Göremiyordum yüzünü; gözleri bir Karadeniz ormanı gibi; alaz yeşili gibi yanıyordu. Yanan gözlerinde kavurdu küllerimi, moraran tırnak uçlarımı çürüttü, rüzgarında savurdu alın yazımın her hecesini; bir baktım ki benliğime işlemiş bir zehirdi. Öldürmüyordu lakin yaşatıyorda sayılmazdı!

   Sarmasına izin versem, sıkar; boğardı beni değil mi? Saçlarıma dokunmasına izin versem, kömür gibi köze çevirirdi değil mi? Yankılansa sevdiğim ne varsa; inleyişleri yutardı her zerremi...

"Susmayı iyi bilirim, Yeşil!" fısıldadım içime kara kara kömürlerle yazar gibi! Burnu gibi bir an da gözleride kızarmıştı sözlerimin hemen ardından. "Deme öyle!" dedi yanık kokan harflerle. Demedim, öylece sustum. Herkes gibiydi işte. Yeşillerine aldanmıştım! Kızaran burnuna yenik düşmüştüm!

   Mezarıma çiçekler dikmiş gibi hissetmiştim onu görünce. Çünkü yüreğimde yeşil bir şeyin filizlendiğini görmüştüm. Meğerse o yeşiller de beni sessizliğe gömen herkes gibi yüreğime susamış bir zehirdi.

   Lakin unutma ki Yeşil Gözlerinle beni tarumar etmeye ant içmiş kadın; mezara dikilen çiçek, ölüyü diriltmiyor aksine sulamadığın her an solmaya mahkum olan onlardı.

    "Susma lütfen. Sana anlatamayacağım şeyler için beni sessizliğine terk etme Yağız!" Sahi adım nasıl böylesine yakışıyordu diline?
 
   Bugüne kadar hayatımla ilgili en ufak bir bilgiye aç bırakıldım. Yolum var gidiyorum sabahın çisesinde. Önümü görmeden gittiğim o yollar kardır. Adım attıkça gömülüyorum soğuğa; bilinmez bir kaderin külleri yapışıyorum... Dardır benim yüreğim; bir acemi tomurcuk gibi çocuktur!

    Anlatma kadın, umrumda değil ki. Neyi bildim ki bunu bilmeye hakkım olacak? Sesimi çıkarmadım. Sarsılan aracın içinde ayağa kalktım ve ondan gidebileceğim en uzak noktaya geçip oturdum. Başımı geriye yaslayıp gözlerimi kapadım.

VEYL ATEŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin