5. MAHŞER

4.8K 546 666
                                    

Yol'a Düş- Mavi Türkü

•••
VEYL ATEŞİ

||BÖLÜM 5: MAHŞER||

Yağız'dan,

  Zincirler kırılır, yollar aşılır, hastalıklar şifa bulur, dağlar birbirine; güneş aya, yıldızlar bulutlara kavuşur lakin bir tek ruh ölüme kavuşamaz! Bedenimiz ölür fakat ruhumuz çırpınışlara gebe yaşamaya devam eder! Sessiz, usulca...

   Peki ya bedensiz bir ruh ağlayabilir mi!? İçi kanayabilir mi? Yaraları iyleşebilir mi? Ölüm kokan kemiklerine can katabilir mi?..

   Kuraklamış sorularımın cevapları hayıra çıkarsa sessiz ve kimsesiz bir günde kaybolurum! Bedeni ölmüş bir ruhum ben; ağlayamayan, gülmeyen, yaralı, içi kanayan, ölüm kokan, çocukluğunu bir sapığı teslim eden...

   Günlerim kimsesizken; ruhum bedenimi sessizliğe terk etmişken bile yaşamaya çalışan bir adamım ben!

   Sevgili kalbim, hergün apartman boşluğunun gün ışığı görmeyen penceresinde kuş sesleri beklerken kimse bana yaraların iyileşemez, ruhun ağlayamaz veyahut etin ölüleri kemiklerinden söküp atamaz demesin.

   İnanmam!

   İnanmam, çünkü ben ölmeyi yaşamadan önce öğrenip umutlarımı acıma siper etmiştim...

   Kulağımdaki cihazdan Doruk'un, "Gökyüzünde gözlerimiz var, beyler!" demesiyle Kamer'in inleye inleye ilerleyen motoru, sessizliği bozmuş; benimse düşüncelerimi bir mahzene hapsetmişti.

   Kamer'in arkasında dengemi sağlamaya çalışırken bir yandan da etrafı kolaçan ediyordum. Doruk, sistemden eski hapishanenin kapısını açarken Kamer içeriye girmişti! Hapishanenin bahçesinde bizi üç beş tane kuruyan ağacın yanında parçalara ayrılmış avlunun taşları karşılamıştı.

Motorun daha fazla zeminde ilerleyemeyeceğini anladığımızda yürümeye karar vermiştik. Boyası sökülmüş, rutubetli binaya yaklaştıkça ayaklarımın altında savrulan yaprakların hışırtılı sesi ve birazdan yağmurun yağacağına işaret olan günün ortasına huzursuzluk gibi çöreklenen kara bulutlar ruhuma eşlik ediyorlardı.

   Piyano başında olacakların; belki de olamayacakların melodisini çalıyordu ruhum! Tek bir notada durduğunda dinlenmeme fırsat verilmeden yapraklar savruluyor, gök gürüldüyor... Hapishanenin duvarlarından yankılanan sesler ciğerlerime saplanıyordu!

   Başımı usulca yere eğdim, beynimin içinde ki kaset geriye doğru sarıyordu gerçeklerimi! Bu avludan atılmıştım sokağa, burada düşmüştüm yere, burada dizlerim kanamıştı... Kim bilir yıllarca kaç kişinin bir ileri bir geri saatleri doldurmak için yürüdüğü bu avlunun kaldırımlarında nefesim kesilmişti!

   Uzun soluklu bir nefes alınca Kamer'in kaşları çatıldı ardından, "Sorun ne?" diye sordu! Cevap vermek isterdim fakat  bilmediğim şeyler hakkında yorum yapamazdım.

   Etraf tahmin ettiğimden fazla sessizdi. Öyle ki kulağımda sadece ruhumun çaldığı melodi uğulduyordu! Babamın adamları asla dışarıda olmaz aksine sürekli yakınında olurlardı ama bu kadarı da fazlaydı. Kamere kısa bir bakış atıp kafamı olumsuz anlamda salladım ve arka kapının girişine doğru ilerledim.

   "Bu kapı niye aç..." Kamerin cümlesini bitirmesine izin vermeden üzerine doğru atılıp ikimizi duvar dibine attım.  İçimde ki melodi yerini, tüm kirlerimizi akıtmaya and içmiş gibi üzerimize sertçe düşen damlalar ve bize doğru açılan silah seslerine teslim etmişti.

VEYL ATEŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin