11. DEM

1.9K 377 193
                                    

İmera-Sızı

•••
VEYL ATEŞİ

||BÖLÜM 11: DEM||

   Mina'dan,

   Sancılar giriyor bir adamın kaburga kemiklerine, ağıtlar yakılıyor parmak uçlarına kanla, göz çukurlarında yuvalanıyor göz bebeklerim, avuç içlerimde yatıyor taş duvar olmuş sözleri...

   Toprakları vardı o adamın; göz yaşlarıyla suladığı! Avuçlarıma yatırdığım ölüleri örtüyordu; bağrıma sığdırdığım dünyanın çırpınışlarını dindiriyordu. Bu öyle bir şey ki bir yandan gömüyor bir yandan da diriltiyordu!

   İşlediği suçları vardı; mesela babası için kendisini kurban etmişti. Annesi için çocukluğunu ellere satmıştı...

   Canı yaralı adamdı. İşlediği suçlar, gelip ruhuma çarptı. Paramparça oldum onunla birlikte. Ruhumun parçalarını ona versem yaralarına yama olabilir miydim? Yedi diyardan kırk farklı şifacı gelse onun yaralarına yama olacak merhemi bulamazlardı. Gizleyebilir miydim onu, gülümseyen dudaklarımın arasına? Bilirim okunan selaların hepsi onun içindir! Yatırabilir miyim gül kokulu kefenini göz kapaklarımın altına?

   Kirpiklerimden savrulan rüzgarlar vardır kimsenin bilmediği fakat bir tek onu, gölgesinde serinletmek isteyen! Bir kasırga kopsa en son benim kirpiklerim yerinden sökülür. Çünkü bilirim gölgesinde serinleyen adama siper olmuşlardır.

   Bir ağacın dibinde can verecekken nefesini üfledi ciğerlerime. Şimdi taş duvarları arasına sığınsam kabul eder miydi beni? Ufacıktı yüreği, sıkışırdım fakat yine de sığardım oraya. Çünkü ruhumun bir tek ona bağlanmıştı! O bağ kopsa tıpkı anne rahminde ki bir bebeğin çırpınışı gibi can çekişirdi yüreğim...

   Kimlikte adım Mina'ydı lakin Yağız'a bakınca üzerimde ki tüm kimlikler suretinde kayboluyordu. Çehresi, yeni bir başlangıç yapmak için iman tahtamı zorluyordu. O, güneşin ihanetine uğrayan bir aydı. Gölgelere hapsolmuş;  çatlak sokak lambalarının altında ışıksız kalmış insanları aydınlatırdı gecesi. Fakat bense sabah güneşiydim, gün açınca ışığını söndüren.

   Ruhuna kök salmak isterken; kökünü kurutan zehri olacaktım!..

   "Sarsam ya seni! Üşümüşsün, yara almışsın." deyiverdim. Yaralarına merhem olamasam da yama olurdum belki!

Ben içinde ki yaraları kastetmiştim fakat gözlerim şakalarında ki mikrop kapmış kesiğe ilişti. Kim kıydı yine sana, can şenliğim?

    Kırıksın; kırılmışsın. Sarsam, saklasam seni! Sevsem o güzel yaralarını! Koparıp alsam boynuna dolanan zincirlerini.. Biliyorum, sesini duyamıyorum ama konuşuyorsun! Tanır seni yüreğim...

   "Saramazsın sen. Sadece sarılan olursun; yanan da yaralanan da yine ben olurum!.." Haklısın güzel adamım. Ne desen, ne yapsan haklısın! En yanlışın bile en doğrusu sensin!..

  Lakin diken dolu sözlerin acıtıyor sana ait her zerremi..

   Siyaha çalan ela gözlerinde şaşkınlık pehdahlanmıştı. Bunu saklama gereği duymadan içime işler gibi bakıyordu bana. Biraz daha gözlerimiz kesişse kirlenmiş ruhuma akacaktı hasreti! Tanıyacaktı hasretiyle yanan varlığında küçülmüş gönlümü... Kaçırdım gözlerimi! Bakma ona gözlerim, ışığı kör eder seni!

   "Neden buradasın?!" zırhlı araç ilerlemeye başlamışken içerisinde yalnızca ikimiz kalmıştık. Araz, öne geçip arabayı sürüyordu. Yağız, bir yandan sorusunu yönetirken diğer bir yandan da tam karşıma oturmuştu. Akis uyandıran sesi her zaman ki gibi çok sakindi.

VEYL ATEŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin