17. İMAME

1.9K 424 288
                                    

Emir Can İğrek - İhanetten Geri Kalan

•••
VEYL ATEŞİ

||BÖLÜM 17: İMAME||

   Yağız'dan,

   Kanatlarını açabildiğin kadar sığarsın bu dünyaya. Kartal kanatlıysa göklere bile hükmedebilir bir insan öyle değil mi? Peki ya bir mayıs sineğinin kanatlarına sahipse?

   Bir kaç saatlik ömrüne hangi dünyayı sığdırabilirsin?

   İçimde bir uğultu, ürpertiyor suyun üstünde süzülen küçücük mayıs sineğinin kanatlarını! Kına yakıyor ruhsuz bedenler avuç içlerime. Kına mı yanmıştı yoksa bir kader mi yanmıştı avuçlarımda? Bilmiyorum.

  Eski pencerelerin perdelerini örten anneler, fırtınada çekmeyen anteni sırılsıklam halde düzeltmeye çalışan çatıda ki babalar ve sütten ağzı yanan çocuklar koşuşturuyor kırık zihinli aklımın köşelerinde!

   Kırıktım! Bir kaç tahtam da eksikti, bir kaç duygumda yara almıştı. Nereden tutsam oradan kırılırdım. Kökleri kurumuş sandığım toprak kokulu anılırım kırılsa, elim kırılsa, ne bileyim işte bir vazo kırılsada tuttuğum dal kırılmasın isterdim!

  Dalların yaprakları sarsın isterdim çıplak kalmış duygularımı...

   Uzandığı el tarafından dayak yiyen bir adamın saranı olur muydu? Kendi sesinin yankısından bile kaçan çocuğun veyahut başa ağır gelmiş, boşluğa düşen bir fikrin saranı olur muydu hiç? Bu mantıklı mıydı?

   Zikirsiz gönlümün ibadeti olmadığı gibi imamesi olmayan ruhumunda çekeni olmazdı!

   Duymak istemediğim bir şarkı dolduruyor kulaklarımı; tabutumun gıcırtısı! Güneş batıyor akşam ezanından sonra. Tesbihin imamesi düşüyor yere. Hadi o zaman Yağız, azamet ve ihtişam içinde şimdi kapan toprağa. Kimse sarmadı; kefen sarsın kemiksiz canını!

   "Aileni arayıp haber ver! En azından seni merak etmesinler!" Son konuşmamızdan bu yana uzun bir süre sessizlik hakim olmuştu odanın içerisinde. Sobadan gelen odun çıtırtısı sanki tabutumun gıcırtısı gibi hissettiriyordu. Boğazımda hafif bir yumrunun oluşmasına engel olamıyordum.

   Kıvırcık kafa, ne tek kelime etmişti ne de bir daha yüzüme bakmıştı! Şimdi de aynısını yapıyordu. Başını sallamakla yetinip ona doğru uzattığım telefonu elimden aldı.

   Saçlarını kesmesine izin vermediğim için mi yoksa onları taradığım için mi böyle yapıyordu? Kendisi değil miydi her an yanımda olmak isteyen? Her saniye benimle bir şeyler paylaşmak isteyen?

   Peki öyleyse neden saatlerdir yüzüme bakmak bir yana dursun tek kelime dahi etmemişti? Elime değen parmaklarının soğukluğu tenimi üşütmüştü. 

  "Anne!" Ben etrafı incelerken Yeşil, çoktan yerinden kalkıp cam kenarının dibinde ailesiyle konuşmaya başlamıştı.

   "İyiyim, bir sorun yok! Bir süreliğine kafamı dinlemek için sizden uzaklaşmak istedim." Dinleyeme başladım. Dinlemeyip yapabileceğim daha iyi bir şey yoktu.

   "Biliyorum biliyorum! Çok özür dilerim size haber veremediğim için fakat başka şansım yoktu." Niye? Bana yardım etmek zorunda olmadı ki hiç bir zaman. Varlığımdan bahsetmiyordu. Acaba gerçekten sadece bana yardım mı etmek istemişti?

   "Anne! Söyleme öyle..." Ne söylemiş olabilir ki kıvırcık kafayı bu kadar öfkelendiren? "Ne sen, ne o şerefsiz ne de ben onu yeterince tanımıyoruz. Yerimi bilmenize gerek yok. Bundan sonra da olacağını zannetmiyorum! İstediğiniz bu değil miydi; bir an da ortadan kaybolmam?" kimi tanımıyorlardı? Ailesiyle arası oldukça kötüydü. Önceden bahsettiğinde inanma gereği duymamıştım fakat şu an duyduklarıma inanmak istiyordum.

VEYL ATEŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin