İmera- Ezel
•••
VEYL ATEŞİ
||BÖLÜM 14: KÜLYAZI||
Yağız'dan,
Elinle dokunduğun yerler var. Ruhumda demlenen kaynar sular gibi yakar ellerin! İçimde çalkalanan ıssız dağların var. Çığ gibi yankılanır dağlarında kopan canlarım. Canlarım derim; oysa ki benden içeri bin kez dirilen ölüler var...
Avuçlarıma bir kağıt bıraksalar, mektup yazardım ileride ne olacağını bildiğim kendime! Katlardım kağıdı kat kat; gemi yapardım. Pulsuz bir zarfın içine koyar bir kayıkla gönderirdim kendime!
Gemi sığar mı hiç kayığa? Benim gemim parmak uçlarıma sığarken dalgalan denizde ki kayığa ağır gelirdi. Belki batarlardı belki de fırtına da sürüklenirlerdi!
Ulaşmayacak biliyorum o gemi limanlarıma. Çünkü eliyle değil ihanetiyle dokunmuştu ufacık ama yükü ağır gemime!
İçinde yazıyordu; sevgi ve şeker! Sevgi en çok bana yakışsa bile içimde biriken ölü çocuklar şekeri tercih ederdi!
Sevgide bir şeker değil midir? Neticede önce tatlı gelir; yüreğinde yankılanır heyecanı. Ardından güneşte vursa yağmur da yağsa avuç içlerinde erir, yapış yapış olur, zift gibi çıkmaz izleri; saçılan her toz yapışır sana; sonra kirletir yüreğinde inleyişe dönüşen heyecanın hezeyanlarını!..
Yağız, sen şekerini yere düşürdün; sevgin, tozlandı!..
Ah parmak uçları, parmak uçlarıma değen kadın; ah sensin ruhumda demlenen kaynar sular gibi yakan. Sensin ihanetinle gemilerimi tarumar eden.
Bilemiyorum seni; bilmek isterken buluyorum kendimi fakat sen, alaz yeşili gözlerinle çığ koparıyorsun yüreğimde. Can veriyorum karların altında, izin vermiyorsun seni tanımama! Çünkü bildiğim tek şey bu ihanetin yaratıcısı sen olacaksın; kendi iskeletimde kendi ellerinle idam edeceksin çürümeye yüz tutmuş sevgimi; tozlanmış şekerlerimi!
"Nereye gidiyoruz?" diyen sesini işittim. Pusatı daha fazla dinleyip babamı düşünmemek için kendimi dışarıya atmıştım.
"Bilmiyorum!" nereden bilebilirdim ki? Bu şehre bu köye bu kadına ve hayatımda rol alan her şeye yabancıydım.
Önümde patika bir yol vardı. Oldukça dikti. Fakat iyi hissettiriyordu. Çünkü sürekli yokuş tırmanırken yorulan bedenim, bugün o yokuşların zirvesinden zaferle iniyormuş gibiydi. Üstelik ağaçlar, akan dere ve tüm gökyüzü ayaklarımın altındaydı. Sanki uçan bir kuşun özgürlüğünün aksine kazanmış bir insan olarak yüksekteydim.
Aşağıda olmayı yeğlerdim; hayatım benim elimde olsaydı!
"Etrafta böyle görünmemen gerekiyor." parmakları sıkılaştı, parmaklarımın arasında. Sanırım yokuştan inerken düşmekten çekiniyordu.
Düşsem, kaybolur muydum?
"Etrafta kimse yok!" homurdandım. "Evlerin bacaklarına bak. Bir çoğundan duman çıkıyor." bilmiş bilmiş konuştu. Söylediğine uyup etraftaki evlerin bacaklarına baktığımda haklı olduğunu anladım. Kışın bile ne çok kişi köyde kalıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VEYL ATEŞİ
Novela JuvenilCİNSEL İSTİSMARA MARUZ KALAN GÜZEL BİR ADAMIN HİKAYESİ! GÜLMEYE DEĞİL AĞLAMAYA MEYİLLİ OLANLARA... NOT: Hikaye tamamlanmıştır fakat düzenlenmektedir. ŞU ANDA 35. BÖLÜM DÜZENLENMEKTEDİR.