"Niye susuyorsun?"
Devasa kampüsteki minik kafeteryanın açık kısmında bir masada karşılıklı oturmuş, bahar güneşinin tadını çıkaran üç genç kızdan kızıl saçlı olanı, karşısındakine doğru eğilerek sordu.
"Ben-ne?" Kahverengi, kıvırcık saçları olan genç kız dalgınlıkla gözlerini kırpıştırdı, sonra sandalyesinde dikleşti. "Affedersin, Ginny, ne diyordun?"
"Diyorum ki, bence Ron Luna'dan hoşlanmaya başladı. Dün derste Seamus ona laf atınca nasıl savundu-ama senin neyin var? Sabahtan beri susup duruyorsun?"
"Bir şeyim yok, Ginny."diye mırıldandı Hermione. "Hem susmak kötü bir şey değildir."
"Susmak kötü bir şey değildir."diye tekrarladı kızıl saçlı kız. "Bunu da o kahrolasıca Mükemmelus Snape mi söylüyor?"
"Zaman Vaatleri'nde, evet, o söylüyor." Hermione kaşlarını çattı. "Ve ona öyle demekten vazgeç."
Ginny bu kez hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde gözlerini devirirken öbür genç kız söze karıştı. Upuzun, dağınık sarı saçları, iri ve fazlasıyla açık renkte gözleri vardı; giyimine pek özen göstermiyor oluşuyla iyice tuhaf görünüyordu.
"Mükemmelus Snape de kim?"dedi hülyalı bir sesle.
"Adı Severus Snape!"dedi Hermione saçları öfkeyle elektriklenerek. "Duymamış olamazsın."diye ekledi inanamıyormuş gibi.
"Duymuş olabilirim."dedi Luna gözlerini ona dikerek. Ginny sırıttı.
"Yapma Hermione, herkes senin gibi kitaplar ve yazarlara tutkuyla bağlı değil. Bir yazar, Luna."diye açıkladı sarışın kıza dönerek. "Hermione ona âşık."
"Âşık falan değilim ben."diye tısladı Hermione pancar gibi kızarırken. "Sadece yazdığı şeylere hayranım, tamam mı?"
"Tabi canım, o yüzden adamın fotoğraflarından oluşan bir koleksiyonun var."
Hermione ona öldürecekmiş gibi bakarken kızıl saçlı kız aldırışsız, sırıttı ve meyve suyundan bir yudum aldı. Onun kendisini sinir etmekten ne kadar hoşlandığını bilen Hermione cevap vermek yerine somurttu; o koleksiyonu Ginny'ye göstermenin hata olduğunu anlamıştı, ama iş işten geçtikten sonra. Ginny'yi yok sayarak Luna'ya döndü ve açıklama yapmaya girişti.
"Harika bir yazar, Luna, sen Ginny'ye aldırma. Zaman Vaatleri, Buz, Ateşin Çocukları, Kelebekler Kaç Yıl Yaşar... Dört tane romanı var, ama şu aralar bir yenisinin üzerinde çalıştığını duydum, müthiş bir romancı. Biraz ağır ve felsefi-psikolojik bir dil kullandığı için bazıları-" burada Ginny'ye çok pis bir bakış attı "-onu anlamakta güçlük çekiyor ama bu onun ne kadar iyi olduğunu kanıtlamaktan başka bir şeye yaramaz zaten."
"Evet, onu ne kadar karizmatik ve çekici bulduğundan da bahset." Ginny dalga geçti ve Hermione kokteyl bardağının içindeki şemsiyeyi çıkarıp ona fırlattı.
"Dinle, Luna, bak..." Aceleyle çantasını karıştıran Hermione, yepyeni, pırıl pırıl baskılı bir kitap çıkardı, üstünde Buz yazıyordu. Hızlıca sayfaları karıştırdı ve aradığı yere gelince durdu, Ginny'nin gülmekle gülmemek arası kararsız bakışları altında boğazını temizleyip okumaya başladı. " 'Nefretin bir rengi varsa bu herhalde maviydi, buz mavisi; uzaktan bakınca içinde ne kadar cam kırığı var anlaşılamayan, güzel ama soğuk. Çünkü bir nefretin nefret olduğunu anlamak her zaman güçtü, pek çok şeye benzeyebilirdi nefret; dostluğa, ilgiye, sevgiye, kıskançlığa, öfkeye, hatta aşka bile benzeyebilirdi. En çok aşka benzerdi hatta. Âşık olduklarımızdan nefret ettiğimizi sanırken aslında nefret duyduklarımıza âşık olduğumuzu sanmamız bu yüzdendi. Tuhaf olan, çoğu zaman bu iki kişinin aynı kişi olmasıydı. Tıpkı aşk ve nefretin iç içe girmiş eşdeğer duygulara dönüşmesi gibi, zamanla aynı kişi de birden fazla kişiye dönüşüyordu içimizde, âşık olduğumuz kişiyle nefret ettiğimiz kişi aynı bedeni paylaşırken biz de bir girdapla aynı bulantı hissinde birleşiyorduk.' "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kütüphane
FanfictionHermione Granger, bir gün gittiği kütüphanede, hayranı olduğu ünlü yazarla karşılaşır. Not: Bu hikaye, 2013 yılında yazılmış olup daha önce başka sitelerde de yayımlanmıştır. Bu hikayeyi başka isimlerle yayınlayanlara lütfen itibar etmeyiniz.