"Hayır, teşekkürler Severus, arabamla geldim." Minerva McGonagall nazikçe Snape'in onu eve bırakma önerisini reddedip Hermione'nin çok iyi tanıdığı, on yıl öncesinin modeli gri otomobiline ilerledi. Kahverengi saçlı genç kız, topuzundan kaçan birkaç tel saçı kulağının arkasına sıkıştırırken gülümseyerek ona el salladı, gecenin başındaki olumsuz hislerinden utanç duymaya başlamıştı çoktan. Ama o kadar mutluydu ki kendini suçlayarak bunu bozacak değildi.
"Bayan Granger?" Siyah takım elbiseli adam ona dönerken Hermione çenesini dikleştirdi.
"Hermione."
"Affedersin."diye gözlerini devirdi Severus Snape-gözlerini devirdi? Hermione istemsizce dudağını ısırdı. "Hermione?"
"Efendim?" Hermione kendinden fazlasıyla hoşnut, gülümsedi.
"Seni bırakayım."
Hermione hiç cevap vermeden içten içe sevinçten delirerek onun hemen arkasından yürüdü ve arabaya bindiler, adamın bileğindeki siyah deri kayışlı saatten, vaktin gece yarısına yaklaştığını gördü.
"Çok tuhaf."dedi alçak sesle, Snape gaza basarken. "Zamanın nasıl geçtiğini anlamamışım."
"Çok mutluydun, ondandır." Ona değil yola baksa da Snape'in yüzünde müstehzi bir gülümseme vardı, bir şekilde Hermione buna kızmadı ya da bozulmadı.
"Öyleydim."dedi neredeyse fısıldayarak. "Hâlâ da öyleyim. Çok mutluyum."
"Umarım bu senin sorumluluklarını unutmana sebep olmaz."diye uyardı Snape, hafifçe kaşlarını çatarak.
"Hayır."diye cevapladı Hermione hızlıca. "Sizi temin ediyorum-olmayacak."
"Güzel."
Yemek boyunca, neredeyse bütün ayrıntıları konuşup netleştirmişlerdi, Hermione yüksek lisansını başarıyla tamamladıktan sonra bir sonraki dönemde onun asistanı olarak üniversitede çalışmaya başlayabilecekti hemen, hiçbir sorun yoktu. Tabi ki, diye eklemişti Snape. Bu süre zarfında beni hayal kırıklığına uğratmazsanız.
Uğratmayacaktı. Elbette uğratmayacaktı, hayranı olduğu biriyle çalışma fırsatı elde etmişken bunu kesinlikle riske atacak değildi Hermione. Ama yine de, söylemezse içini kemirip duracak şeyler vardı ve-
"Şey,"dedi tereddütle. "Biliyor musunuz, aslında birkaç saat önce çok mutsuzdum."
"Minerva'yı gördüğünde."diye belirtti Snape alçak sesle. Hermione şaşkınlıkla kızarırken bir an sessiz kaldı, Snape, ona gözünün kenarıyla bakıp iç çekti.
"Aptal değilim, Granger, kör de değilim. Her ne umduysan onu bulamadığını biliyorum."
"Hermione."diye düzeltti genç kız süngüsü düşük vaziyette. "Sizinle yalnız olacağımızı ummuştum."diye kabul etti. "Ama az önce demeye çalıştığım şey, sonradan bu mutsuzluğumun geçmesiydi, teklifinizle gerçekten havaya uçtum. Yani, demek istiyorum ki... Beni aynı gün içinde çok mutlu, sonra çok mutsuz, sonra yine çok mutlu edebiliyorsunuz."
"Gurur duydum."diye homurdandı Snape, her tınısı bunun sıkıcı bir itiraf olduğunu düşündüğünü belli ederken.
"Size çocukça geldiğini biliyorum."dedi Hermione alçak sesle. "Ama sizi ne kadar çok sevdiğim hakkında yalan söylemedim hiç, bundan utanmıyorum da. Sizi tanımadan önce de seviyordum, tanıdım, daha çok seviyorum." Snape'in dudağının alayla kıvrılışını görürken iç çekti. "Ve niye, inanın ben de bilmiyorum."
Snape hafifçe güldü.
"Bu çok dürüstçe oldu. Dürüstçe ve..."
"Küstahça?" Hermione, ağrımaya başlayan başını cama dayarken tamamladı. "Bundan hoşlandığınızı söylemiştiniz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kütüphane
FanfictionHermione Granger, bir gün gittiği kütüphanede, hayranı olduğu ünlü yazarla karşılaşır. Not: Bu hikaye, 2013 yılında yazılmış olup daha önce başka sitelerde de yayımlanmıştır. Bu hikayeyi başka isimlerle yayınlayanlara lütfen itibar etmeyiniz.