Hermione ışıktan ve sesten başının döndüğünü hissetti. Gerçi içtiği biralardan da olabilirdi. Sonuç olarak başı dönüyordu. Ve Hermione bunu sevmemişti, hayır.
Sendeleyerek yanındaki bara dayandı. Gece kulübünün içinde çok fazla ses vardı ve Hermione'nin deli gibi ağrıyan başı bu sesi olduğundan da yüksek algılıyordu. Müzik, konuşmalar, kahkahâlâr... İçki ve ter kokusu. Hermione, diğerlerinin nerede olduğunu görebilmek için etrafına bakındı.
Kalabalıktan ve dumandan hiçbir şeyi göremiyordu. Odaklanabilmek için gözlerini kıstı. Ama işe yaramadı. Yarım saat kadar önce dans etmek üzere ortadan kaybolan dörtlüden iz yoktu. Hermione midesinin bulandığını hissedince, gözlerini kısmaktan vazgeçti. Belki de Harry'yi dinlemeliydi, bu kadar fazla içmemeliydi.
Bara dayanmış, bulantısının ve baş dönmesinin geçmesini beklerken, arkasından birinin yaklaştığını hissetti. Başını kaldırıp da -of, ne ağırdı- baktığında, iri yarı, sarışın bir çocukla burun buruna geldi.
"Hey, güzelim, iyi misin?" Çocuk sırıtarak sordu. "Sana yardım edeyim mi?"
Yılışık bir tavırla elini Hermione'nin koluna uzattı, Hermione kalan son gücüyle kolunu çekti, bu arada da tehlikeli şekilde yalpaladı.
"Ha-hağyır..."dedi dili dolaşarak. "Ben-ben iyiyim..."
Beyni tehlikeyi anlayabilecek kadar çalışıyordu demek ki daha, hızla çocuğun yanından uzaklaşması gerektiğini düşünmüştü.
"Ben-biraz... Temiz hava..."diye mırıldandı sarhoş sarhoş ve hızla, sarışın çocuğun yanından geçti, barın kapısına doğru ilerlemeye çalıştı. Neredeydi bu lanet kapı?
Kalabalığın içinde, hayal meyal ne taraftan geldiklerini anımsamaya çalışarak durdu, sonra herhâlde, bar tezgâhının olduğu değil, öbür tarafın çıkış olacağını düşünerek tam karşıya yürüdü. Geçerken dans eden insanlara çarpıyor, düşecek gibi oluyor, itekleniyordu. Nihayetinde, beş dakikalık bir uğraşın ardından, kendisini dışarı atmayı başardı.
Oksijen. Kaldırıma çıkıp da temiz gece havasını soluyunca Hermione rahat bir nefes aldı. Sonrasında ise kendini tutamadan, kaldırımın kenarına doğru gidip kustu.
"İyi misiniz Bayan?"
Barın kapısındaki güvenlik görevlisinin sesini duyunca doğrularak ondan tarafa baktı.
"Evet."dedi, ağzını peçeteyle silerken. "Evet, şimdi daha iyiyim."
Sahiden de daha iyi hissediyordu, kusunca ferahlamıştı. Görevli pek ikna olmuş görünmedi ama başını salladı.
"Peki. Size bir taksi çağırayım mı?"
Hermione kaldırımın kenarında dengesini bulmaya çalışırken başını iki yana salladı.
"Hayır. Arkadaşlarım-arkadaşlarım içeride."
Görevli bununla ikna olup işine dönerken, Hermione de hâlâ dengesini bulmaya çalışıyordu. Başı öyle dönüyordu ki nerenin yer nerenin gök olduğunu şaşıracaktı neredeyse, kaldırımın kenarından bara doğru gitmeye çalışıyordu ama bir türlü doğru yönü tutturamıyordu. Lanet olasıca baş dönmesi.
Bir an biraz düzelir gibi oldu, elini gözlerine siper ederek aşağısına baktı. Ayağının sağ tarafında asfalt görünüyordu, sol tarafta parke taşları, demek ki sola adım atması gerekiyordu.
Attı.
Ama ayağı sert zemine değil, boşluğa denk gelmişti, dengesini kaybederken asfaltı gördü, asfalta gitmeyecekti ki, lanet. Kaldırımdan aşağı kayan ayağının bozduğu dengesini toparlayamazken, bir an elini kolunu sallayarak düşmemeye çalıştı, ama nafile. Bir an sonra, asfalt zemine sertçe yapışmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kütüphane
FanfictionHermione Granger, bir gün gittiği kütüphanede, hayranı olduğu ünlü yazarla karşılaşır. Not: Bu hikaye, 2013 yılında yazılmış olup daha önce başka sitelerde de yayımlanmıştır. Bu hikayeyi başka isimlerle yayınlayanlara lütfen itibar etmeyiniz.