14 Ocak 1998
Çarşamba 18:00
Young ve Jong In'in Londra'ya gelip yerleşmesinin üzerinden bir aydan fazla zaman geçmişti. Bir kaç hafta kendileri için ayarlanan tek odalı küçük bir dairede kalmış, ardından Young kendi bağlantıları yardımıyla sakin bir yerde daha büyük bir ev bulmuştu.
Jong In, ilk bir kaç gün sessizce açıklama beklemiş, ancak beklediği açıklama gelmeyince Young'a sormaya karar vermiş, annesinin ve dadısını ne zaman onlara katılacağı konusunda endişesini dile getirmişti.
Young yeni evlerine geçtiklerinde Jong In'le konuşmuş, bundan sonra bir süre beraber yaşayacaklarını, annesinin ya da dadısının onlara katılıp katılmayacağını bilmediğini, buna babasının karar vereceğini söylemişti. Jong In yine uslu bir çocuk olup kendisinden beklenmeyen olgunlukta karşılamıştı tüm bunları. Ta ki doğum gününde dadısıyla yaptığı telefon görüşmesine kadar.
Young, Jong In'in doğum gününde gelecek aramayı, küçük çocuktan çok daha fazla bekliyordu. Bir şekilde Jong Soon'la görüşmeliydi. Londra'ya geldiğinde kalacak yerle birlikte, kullanması için bir banka hesabı, telefon hattı ve düzenlenmiş bir takım temel belgeler, Ye In'in amcası tarafından Young'a verilmişti. Young bir kaç defa arkadaşını aramış ancak yanıt alamamıştı. Beklenen arama geldiğinde Young, Jong In'in yanından uzaklaştı, sessizce yemeğini yiyen çocuğu masada bıraktı.
Jong Soon, bir ihtiyaçları olup olmadığını, Jong In'in oraya alışıp alışmadığını sordu önce. Young gelen soruları içtenlikle cevapladı; Jong In'in çok olgun bir birey olduğunu, ancak daha fazla gerçekleri gizlemenin onu daha çok üzeceğini söyledi. Jong Soon, Jong In'in onunla konuşup umutlanması yerine, ondan nefret etmesinin daha doğru olduğunu; dadısının ona bir takım şeyler anlatacağını söyleyerek Young'ı daha da endişelendirdi. Ayrıca Jong Soon, Londra'ya Jong In'e arkadaşlık edip, onu koruması için özel eğitim almış bir çocuğu gönderdiğini belirtip, onun karşılanmasını istedi. Kris, hem Jong In'i koruyacak hem de dilini bile bilmediği ülkeye alışması için ona yardımcı olacaktı. Bebekken terk edilmiş olan Kris'in de ilk kez bir ailesi olacaktı. Jong Soon, Huang Zi Xin'e bir kez daha minnettardı. Onun bağlantıları sayesinde, oğlunun biraz olsun hayata tutunmasını sağlama şansı olacaktı. Kris, Jong In'in yanından asla ayrılmayacak bir yardımcı, bir arkadaş olacaktı.
Young, Jong In'in kalbindeki boşluğun, ne kendisi, ne de tepeden inme arkadaşı tarafından dolmayacağını biliyordu. Ayrıca gerçeklerle yüzleşmek için daha fazla geç kalınması, küçük çocuğun tek ebeveyni olan Young'a da güvenini sarsar, aralarında kapanmaz bir uçuruma neden olabilirdi. Ne de olsa artık Jong In'in tek ailesi Young ve gelecek olan Kris'ti. Kris, Jong In'in dil öğrenmesi, okula gitmesi ve ne isterse onu yapmakta eşlik etmesi için görevlendirilmiş maaşlı sahte bir arkadaş olsa da zamanla ikili mutlaka birbirlerine duygu besleyecekti.
Young, Jong Soon ile konuştuktan sonra genç adam, telefonu Jong In'e vermesini ve çocuğun bir süre yalnız kalmasını engellemesini istedi. Küçük çocuk dadısıyla konuşup, bir insanın alabileceği en acı haberi alacak, o günden sonra doğum günü olarak her hangi bir tarih anımsamayacaktı.
Young telefonu Jong In'e götürürken, Jong Soon da telefonu Jong In'in dadısına vermiş, kadına aramayı yapmadan önce söylediklerini iletmesini işaret etmişti. Yaşlı kadın, duyduğu beklenti dolu neşeli sesle göz yaşlarını daha fazla tutamadı ve ağlamaya başladı.
"Jong In, dadın telefonda, seninle konuşmak istiyor" dedi Young, az sonra olacaklardan bihaber.
"Dadı? Dadı seni çok özledim. Neden aramadın beni? Annem neden aramadı? Annem yanında mı, onunla konuş-" Jong In, dadısının ağladığını fark ettiğinde, art arda sıraladığı kelimelere ara verip konuşmasına fırsat tanıdı. Küçük yaşına rağmen bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Yaşlı kadın derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GeceGunduz...
Fanfiction"Sadece hakkım olanı istedim. Belki biraz intikam, biraz bedel, biraz eğlence... Mesela, asla huzur istemedim. Ya da aşk. Ama..." -Kim Jong In "Bazen o gece orada olmamalıydım diye düşünüyorum. Orada olmasaydım da inandığım doğrular yerle bir o...