Yongguk'u bulduğumuzun üzeriden tamı tamına 1 yıl geçmişti ve ben bu süre zarfı içerisinde üniversiteye başlamıştım. Tamam belki sınavı kazanamamış olabilirim ama çok çalışarak aşçılık yetenek sınavlarını geçtim ve özel aşçılık üniversitesine girdim. Hatta kendi pastanemi açtım. Tamam belki bunu da Yongguk için açmış olabilirim çünkü adamı tanrı yapmak için para lazımdı ve parayı bulmanın en rahat yollarından biri buydu... Ve gayet eğlenceliydi.
Kazandığımız kazançların bir bölümünü ayakkabı kutusundan yaptığım kumbaramıza koyuyorduk ama şu işe bakın ki bu kutu parçalanmıştı.
Özenle yaptığım parçalanmış kutu kumbarama baktım ve onu yerden alıp suçlu olduğunu düşündüğüm kişinin yanına gittim. Sorunlu Tanrı Yongguk.
Peki bu kanaate nereden vardım? Şöyle ki Yongguk şu an boynunda şatafatlı ama gereksiz bir kolye ile pastaneminiz sallanan sandalyesinde sallanıyordu. Ve inanın bu adam o gereksiz kolyeyi alabilmek için 10 bin wonu bile yoktu...
Kutuyu Sorunlu Tanrı Yongguk'un önüne attım ve ellerimi belime koydum. İşe bakın ki Tanrı'mız yüzünü bana çevirme bile zahmetine girmeyip gereksiz kolyesi ile oynuyordu.
Klasik her bayanın dikkat çekmek için olarak kullandığı metodu denedim. Öksürmek. Ve yine işe bakın ki takılmadım...
Tam derin bir nefes veriyordum ki pastanenin kapısı açıldı ve zil sesi duyuldu. Arkamı döndüğümde ise Youngjae karşımdaydı. Dışarıda bulunan hafif kar yağışından dolayı saçlarında kar tanesi vardı. Hemen üstündekini çıkartıp sallanan sandalyenin yanındaki şöminenin yanına geçti. Ellerini bir yandan birbirine sürterken bana ne oldu anlamanın da göz kırptı.
"Şu işe bakın ki küçük bir hırsız kumbaramızı boşaltmış. YİNE." Yongguk sonunda olayı fark etmiş olmalı ki kolyesi ile oynamayı bıraktı. Kedi bakışı ile bana bakmaya başlayınca tekmemle kutuyu Yongguk'a fırlattım.
"Kaç kere bu parayı senin Tanrı olduğunda tapınağının inşaatı için biriktirdiğimi söyleyeceğim!"
"A-ama bu kolye çok özel." Derin bir nefes aldım. Çok özelmiş.
"Nesi özel bizimle paylaşmaya ne dersin?" Sanki gün boyu bu soruyu sormamı beklermiş gibi heveslen ayaklandı ve Youngjae'nin yanına gitti.
"Bak şimdi. Bu kolyeyi herhangi bir insana doğru tutup 'cabeza de hongo' diye bağırırsın kafası mantar oluyormuş!" Gözlerini kapattı ve tüm gücü ile odaklandı. Bu adam nasıl tanrı olduğu ile alakalı tartışılırdı çünkü 5 yaşındaki bir çocuğun bile kanmayacağı bir dolandırıcılık numarasına kanmıştı...
"CABEZA DE HONGO!" Yavaş yavaş gözlerini açtı ve bilin karşısında ne gördü? Tek kaşını kaldırmış ve hala kafası normal olan bir Youngjae.
"Yanlışlıkla elma suyu yerine alkol falan mı aldın..?" diye sordu Youngjae. Sevgilim ne kadar da mantıklı sorular soruyor öyle.
Yongguk tekrar ve tekrar o saçma İspanyolca büyüğü söyledi. Sonunda içimdeki prensesi koruyamayıp Yongguk'un ensesine bir tane geçirdim.
"SALAK HERİF! Paranı gereksiz gereksiz zımbırtılara harcıyorsun! Umarım o paranın hepsini harcamamışsındır çünkü bir o kadar daha biriktirirsek tapınağını inşa ettirebilirdik." Yongguk yüzüne yaramazlık yapmış bir çocuk bakışı ekleyince ensesine bu seferde Youngjae geçirdi.
"Hye Mi sana bu kumbarayı güzelce sakla demiştim."
"Gayet güzel saklamıştım." Şekerlemeleri koyduğumuz buzluğun en gerisine saklamıştım.Bence bulunması zor bir yerdi.
"Ama hey siz benim bir tanrı olduğumu unutuyorsunuz." dedi Yongguk.
"ESKi bir tanrı." diye durumu düzelttik.
"Her neyse yani benden bir şey saklayamazsınız." Youngjae alnı ile oynamaya başladı.
"Keşke bu tanrılık yeteneğini dolandırılmamak için de kullansan..." Kafamla Youngjae'nin sözünü onayladım. Böyle devam ederse Tanrı olsa bile hala tapınağı olmayacaktı ve yine küçük bir miktar karşılığı İntikam Servisi işine geri dönecekti. Tabi önce yardımcı bulması lazımdı... Tek yardımcısını da insan yapmıştı.
Kutuyu attığım yere doğru yürüdüm ve kutuyu yerden almak için eğildiğimde vücudumu bir soğukluk sarmıştı. Kollarım ile kendimi sardım ve şömineye baktım. Ateş hala canlıydı ve diğerleri pek üşüyor gibi değildi. Ağzımdan nefes verdiğimde ise buhar çıkıyordu. Bu üşümem de nereden geliyordu? Sanki bir şey ruhumu çekiyor gibiydi. Yongguk ve Youngjae'ye döndüm.
"H-hey?" Yongguk ile Youngjae kavga ediyorlardı ve bana döndüklerinde gözlerim bulanıklaştı. Çok derinlerden gelen Youngjae'nin sesi dışında başka ses duymuyordum. Sonunda görüntümü kaybettim ve kendimi sanki sıcak ve sevimli pastanemden uzaklaşmış ve soğuk karanlık sonsuz bir odaya atılmış gibi hissettim. Etrafı göremiyordum ve hareket edemiyordum.
"Hye Mi..." Hemen yanımda tanımlayamadığım ama sanki hep duyduğum bir bayan sesi belirdi. Sesi o kadar zarifti ki bayanın yüzünü görmek istemiştim. Ama göremiyordum.
"Korktuğunu biliyorum ama beni iyi dinle." Hareket edemez ve göremezken mi? Elimden geldiğince dinleyeceğim.
"Yongguk düşündüğün kadar iyi biri değil." Bu kadın ne saçmalıyordu? Yongguk'u tanıyordum ve gayet iyi biriydi.
"Aptal tanrıça tarafından hiçbir şekilde uyandırılmamalıydı... Hye Mi... Yongguk çok can yaktı. Telafisi olmayan bir şekilde. Onun tanrılık makamında yeri olmamalı." Parasını saçma bir kolyeye veren biri telafisi olmayan bir şekilde can yakamazdı. Buna kesinlikle inanmıyordum.
"Seninde canını yakacak Hye Mi. Her şeyi fark ettiğinde ise çok geç olacak. Nefes alıyor olsan bile yaşamıyor olacaksın. Hissizleşeceksin. Hayatta bir amacın kalmayacak." Daha demin söylediğim zarif kelimesi var ya. Unutun onu. Zarif olması zerre umurumda değil. Kimse ailem hakkında yalan yanlış şeyler söyleyemezdi.
"Ona yardım edemezsin." İzle ve gör.
"Bunları Yongguk'un bana yaptıklarının bir intikamı olarak söylemiyorum Hye Mi. Tek amacım sadece seni korumak. Bunu bil." Beni korumak mı?
"Uyandığında aklında yeni bir adres belirecek. Oraya git. Orada Yongguk ile alakalı bilgi edinebileceksin. En yakın zamanda da Yongguk'u tekrar derin bir uykuya yatırmalısın." Bunu yapmayacağım. Neden hala konuşuyor?
"Kendi iyiliğin için."
Ani derin bir nefes alma ile uyandım. Yanı başımda bana endişeli bir şekilde bakan iki kafa vardı. Bakışlarımı Yongguk'a çevirdim.
Hayır... Bu adam birinin canını yakabilecek biri değildi. Ya da ben yeteri kadar tanımıyor muydum?
Evet ilk bölüm ile karşınızdayım (ノ゚ο゚)ノミ★゜・。。・゜゜・ umarım beğenmişsinizdir. Yorumlarınızı heveslen bekliyor olacağım yani yorum bırakmayı unutmayın ヽ( ˃ ヮ˂)ノOre wa omae ga suki da Minna ( '・‿-)~♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Revenge Service
FanfictionHye Mi intikam istiyordu. O çocuk yüzünden boşu boşuna 1 yılı gitmişti. Telefonunu çıkardı ve 1324 tane Zelo fotoğrafını sildi. Sonra kendine Tanrı diyen çizgili pijamalı bir adam çıka geldi ve ona gümüş bir bilezik verdi. "Bu bilezik size yardım e...