Üniversitenin derslik mutfağında bir elimde kakao diğer elimde süt ve önlüğümü takmış bir şekilde duruyordum. İçimde tatlı yapmak için en ufak bir istek bile yoktu. Bilinmeyen kadının bana dediği adres aynen aklımda belirdi. Sanki her zaman gittiğim bir yermiş gibi tüm detayları ile. Yaşananların hiçbirini Youngjae veya Yongguk'a anlatmadım. Neden anlatmadığımı soracak olacaksanız... Bilmiyorum. Şu an doğru olan söylememek gibi geliyordu.
Yongguk'a güveniyordum ama o zaman bu kalbimdeki tereddüt neydi? Oraya gidip öğreneceklerimi merak ediyordum ama eğer Yongguk'a güveniyorsam merak etmemem gerekirdi değil mi? Duvara kafa atmak istiyorum... Gerçekten...
Galiba yine klasik totemlerimden birini yapmam gerekiyordu. Elimdeki süt kutusuna ve 5-6 metre ileride kapının yanında bulunan çöpe baktım. Eğer bu kutuyu çöpe atarsam gidecektim. Atmazsan gitmeyecektim.
Derin bir nefes aldım. Düşününce aslında bu totem çok adaletsiz gibi duruyordu çünkü ben daha dibimde bulunan çöp kutusuna çöpü düzgün atamayan bir insan olarak o kadar uzaktaki çöp kutusuna çöpü nasıl atayım? Kolumu öylesine sallayarak kutuyu çöpün oraya attım. İçi süt ile dolu olan kutu duvara uçtu ve patladı. Elimle ağzımı kapatırken süt kutusunun duvardan kayışını izledim. Kutu çöpe girmişti... Ne kadar etrafı batırmış bir şekilde olsa da...
Elime bez alıp süt kalıntılarını sildim ve montumu, atkımı ve beremi giyip koşar adım aklımda bulunan adrese gittim. Bu konu Yongguk'a güvenip güvenmemem ile alakalı değildi. Sadece gitmem gerekiyordu. O tanımlayamadığım kadın ile tekrar karşılaştığımda ona yalan söylediğini söylemem için gitmem gerekiyordu.
Cep telefonundan Youngjae'yi arayıp biraz geç kalacağımı söyledim. Şanslıyım ki Youngjae herhangi bir durumdan şüphelenmemişti. Bana tarif edilen adres ,ya da aklıma kazınan adres, üniversiteden sadece 5 sokak ilerideydi. Yakın olması güzel tarafı olsa da o 5 sokak ilerisi pek de güvenli değildi. Genel olarak serserilerin bulunduğu özellikle bizim gibi genç bayanların tek başlarına gitmemesi gereken bir sokaktı.
Yapılacak bir şey yoktu. Burnumu atkıma gömdüm ve ellerimi montumun cebine ısıtmak için yerleştirdim. Hızlıca cevaplarımı alıp hızlıca oradan uzaklaşacaktım. Hem ben bundan daha kötü dertlerden kurtulmuş bir insandım. Örneğin Bayan Oh'u hatırlıyor musunuz? Onun koltuk altı kokusunu çekeceğime böyle bir maceraya atılmayı tercih ederdim.
Gözümün önüne düşen kart taneleri sayesinde başımı yukarı kaldırdım. Kar yağmaya başlamıştı. Daha fazla şiddetlenmeden hızlıca adrese doğru yürümeye başladım. Gereken adresin önüne geldiğimde ise binaya baktım. Bu bina eski bir huzureviydi. Genellikle yaşlanmış ve elden ayaktan düşmüş ebeveynleri ile uğraşmak istemeyen çocukların, bir daha görmemek üzere ailelerini bıraktığı yerdi. Peki, ben burada ne yapacaktım?
İçeri girdim ve etrafa baktım. Bulunduğu sokağa nazaran içerisi sıcak bir yuvaydı. Görünüşe göre burada çalışanlar ellerinden geleni yapıyordu.
"Merhaba?" dedi danışman bölümünde bulunan genç bir bayan. Gözlerimi bayana çevirdim. Minyon tipli bir kadındı. "Siz Bayan Go'nun torunu olmalısınız! Ona ne kadar da benziyorsunuz."
"Efendim?" Her şeyime iddiaya girerim ki büyük annem huzurevinde yaşamıyordu. Ve ben kesinlikle büyük anneme benzemiyordum!
"Hemen sizi odasına götüreyim." Kadın kolumdan tuttuğu gibi beni sürüklemeye başladı. Merdivenlerden yukarı çıkarken konuşmama bile izin vermemişti. "Şu sağdan döndük mü odaya varıyoruz. Uzun yıllardır kimse ziyaretine gelmiyor-" Danışmanın sözü şiddetli bir sarsıntı üzerine kesilmişti. Herhalde sorunsuz bir şekilde konuşmam gereken kişiyle konuşup sorunsuz bir şekilde olayları çözüp sorunsuz bir şekilde eve gidemezdim! Çılgın mısınız?
Toparlandığımız sırada yine şiddetli bir sarsıntı oldu duvarlar yavaş yavaş çatlamaya başlamıştı. Danışman etrafa baktıktan sonra yakında bulunan bir telefona koşup yardım çağırdı. Her odanın hizmetlisi baktığı kişiyi tekerlekli sandalyeye oturtmuş, binadan çıkartmaya çalışıyordu. Ben ise ne yapacağımı bilmeyen bir şekilde danışmanın telefon ile konuşmasını bitirmesini bekliyordum. Etraf da herkesin endişeli bir şekilde koşturması kalbimin korkudan daha da hızlı atmasına sebep oluyordu. Bu durum ta ki danışmanın hemen arkasında bulunan koridordan bir bayan çıkana kadar sürdü. Hizmetlinin tekerlekli sandalye ile getirdiği yaşlı bayan tıpkı bana mı benziyordu? Sanki benim 60 yıl sonraki halim gibiydi.
Gözlerimi kısıp olayı çözmeye çalışırken bana benzeyen yaşlı kadın ile aramızda bulunan koridor çöktü. Danışman ve hizmetli birbirine baktı. Hizmetli hızlıca arkasını dönüp tahminim üzerine başka bir çıkış yolundan ilerleyecekti ama koridor yine çöktü. Bu sefer iki çökük alan arasında kalakalmışlardı.
"Yaşlı kadını bırak ve buraya atla!" diye bağırdı danışman. Gözlerimi dehşetle açıp danışmana döndüm.
"Onu orada bırakamazsınız!" Danışman bana bakarak üzgünüm bakışı attı. Bu sefer hizmetliye döndüm. Yüzünde çaresizlik vardı. Ne yapacağını düşünüyordu. Kararı yaşlı bayanı bırakıp bize doğru atlamakta bulmuş gibiydi. Bize doğru atladığında danışman ile koşmaya başlamışlardı. Ben ise bana benzeyen yaşlı kadına bakakalmıştım. Kadın hiçbir tepki vermiyordu. Şiddetli sarsıntılar yüzünden zar zor ayakta dururken tek fark ettiğim kadının tek yanağından göz yaşı dökülüyor ve gülümsüyor olduğuydu. Şiddetli sarsıntının verdiği sesten ise tek duyduğum kelimeler ise,
"... Yongguk...olmamalı... uyumalı...dönmemeli...sen..." kadının dediklerini anlamak için tam yaklaşmaya çalışacaktım ki kadının bulunduğu bölümde aşağı doğru çöktü ve ortaya şiddetli bir yangın çıktı. Kollarım ile yüzümü kapatarak huzurevinden duvarlara çarpa çarpa çıktım. Dışarı çıktığımda ise öksürmekten gözlerim sulanmıştı. Etrafıma baktım. İtfaiye arabaları gelmişti ve dışarıdan çıkanlara yardım ediyordu. Etrafıma bakıp danışman ve hizmetliyi aradım. Onları gördüğümde ise bir polisle konuşuyorlardı. Hızlıca yanlarına yürüdüm ve hizmetliyi sert bir şekilde ittim.
"O kadını orada nasıl bırakabildin?!" Hizmetli bana sanki yaptığı suçun farkında değilmiş gibi baktı. Bu sefer üzerine elimi yumruk yapmış bir şekilde yürürken danışman beni durdurdu. Sertçe danışmanı da ittim. "Ve sende!" Elimle hizmetliyi gösterdim. "Nasıl ona yaşlı kadını bırakıp gelmesini söylersin." Danışman korkar bir sesle cevap verdi,
"N-Neden bahsettiğinizi anlamıyorum?"
"Anlamamazlıktan gelme! Huzurevine girdiğimde beni Bayan Go'nun odasına götürüyordun ve... ve deprem oldu!"
"Sizi ilk defa görüyorum Bayan... ve bizim huzurevimizde Bayan Go diye biri yok." Danışman, hizmetli ve polis bana delirmişim gibi bakıyordu. Yine de Polis Bey, Danışman'a şüpheyle baktı. Danışman ise bu durumu anlamış olmalı ki hemen savunmaya geçti. "İsterseniz elinizde bulunan kayıtlı kişi listesine bakın. Binada bulunan tüm yaşlılar dışarı çıkartıldı. Sayımın tam olduğunu siz de biliyorsunuz Polis Bey." Polis listeye baştan baktı ve bu sefer şüpheli bakışlar bana yöneldi.
"Danışman Hanımın dediği gibi. Burada Bayan Go diye biri yok ve herkes dışarıda."
Bu... Nasıl mümkün olabilirdi..?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Revenge Service
FanfictionHye Mi intikam istiyordu. O çocuk yüzünden boşu boşuna 1 yılı gitmişti. Telefonunu çıkardı ve 1324 tane Zelo fotoğrafını sildi. Sonra kendine Tanrı diyen çizgili pijamalı bir adam çıka geldi ve ona gümüş bir bilezik verdi. "Bu bilezik size yardım e...