"Senin bilinmeyen sesin derken?" Tamam, işte şimdi kafam karışmıştı. Eğer o yeraltındaki gerçek Zelo ise karşımdaki kimdi? Karşımdaki gerçek Zelo ise O kimdi?
"O Tanrı diğer adı Yongguk, sana ve bana yaptıklarının sonunda sen... Yongguk denen Tanrı'ya isyan ediyorsun. Feryatların o kadar acı doluydu ki bu acılar Tanrı'nın içinde bitmez tükenmez bir şekilde birikiyor... Sonra zamanı ikimizin de doğduğu zaman alıyor. Sen yine yardım istiyorsun, sana yine yardım ediyor ve unutmanı görmezden geliyor. Orta yaşlara geldiğimiz zaman ise ben ölüyorum ve sen... Tanrı'ya beni geri getirmesi için yalvarıyorsun. Yongguk'un ölüleri geri getirme gibi bir şansı olmadığı için dileğini gerçekleştiremiyor. Hayatının geri kalan her gününü ağlayarak geçirmenden sonra zamanı yine geriye alıyor ve şu an... karşımda duran sen yani yeni Hye Mi oluşuyor. Bu seferki planı ise ikimizi birbirimizden uzak tutmak. Youngjae işte burada devreye giriyor. Seni kurnaz bir şekilde ona aşık ettiriyor ve biz... Biz birlikte olmuyoruz." Kafam iyice allak bullak olmuştu. Şimdi ben 3. Hye Mi'ydim. 1. Hye Mi, Yongguk'u bir nevi lânetlemişti. Yongguk o zamandan beri Hye Mi'leri mutlu etmeye çalışıyordu.
Bu döngü bitse bile ben tekrardan başlatacağım.
Yongguk bunu derken Hye Mi'ler tatmin olana kadar gerçekleştireceğini söylemek istiyordu. Ama bu imkansızdı. 1. Hye Mi hiçbir zaman tatmin olmayacaktı. Buna 1. Zelo'da dahildi. O zaman Yongguk zamanı durmadan geriye saracaktı. Bu da dünya yaşamının hiçbir zaman tam olarak ilerleyememesi demekti.
Yongguk hiçbir şekilde uyandırılmamalıydı.
Benim bilinmeyen sesim bu yüzden bana Yongguk'u uyutmamı söyledi. Dünya ve geleceğin iyiliği içindi. Ama sadece pijama giyen salak bir moruk nasıl dünyanın dengesini bu şekilde bozabilirdi.
"Onlarla yine konuşmalıyız..."
"Kimler ile?"
"Senin ve benim bilinmeyen sesim ile."
"Bir dakika sende mi benim gibisin." Kafamı sallayarak dediğini onayladım. Her şeyi baştan sona tüm detayları ile anlattım ve Zelo beni nefes almadan dinledi. Dediklerimin bir tane kelimesini bile kaçırmamıştı.
"Sana neden her şeyi anlatmadı anlamıyorum... Kendini bile göstermemiş, belki o 1. Hye Mi değildir?"
"Şu an en büyük olasılık onun birinci ben olması." Ama şu an en büyük sorunumuz o değildi. Yongguk'un yaptıklarıydı. Her şeyi normala döndürmek için Yongguk'u yok mu etmem gerekiyordu..? Ya da tekrar uyutmam? Ne kadar bana yaptıkları acımasızca olsada o Yongguk'tu. Saçma salak İspanyolca sözcükleri seven, pijamaların bir numaralı hayranı, beceriksiz bir tanrıydı. Eğer dünyanın dengesi ,ya da evrenin mi demek lazım bilmiyorum, bozulunca diğer tanrılar neden yardım etmedi? Bunun öğrenmenin tek bir yolu vardı. Zelo'nun kolundan tutup çektiğim gibi şu tanrıçanın yanına gidecektim. Evet, tapınağa. Ve düşündüklerimi de yaptım.
"Hey, nereye gidiyoruz?"
"Her şeye anlam kazandırmaya."
◎Tapınağa paldır küldür girdikten sonra tanrıça tarafından totoma şaplak yemiştim. Annem bile bana bunu yapmamıştı...
"Benim evime, dünyama, özel mülküme paldır küldür girmenizin nedenini açıklar mısınız?"
Oturduğum yerde dikleştim ve tanrıçaya döndüm."Sorunun ne olduğunu az çok tahmin ediyorsunuzdur efendim?" Bu anlamlı konuşmanın nedeni ise etrafımızda tanrıçanın yardımcıları vardı ve hepsi bize pek hoş bakışlar atmıyorlardı. Ayrıca bu özel konuşmanın sadece üçümüz arasında olmasını istiyordum. Ya da ikimiz mi..? Çünkü Zelo her zaman geldiği tapınakta gördüğü bu tanrıça karşısında tir tir titriyordu, bu yüzden pek konuşmaya odaklanabilecek gibi değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Revenge Service
FanficHye Mi intikam istiyordu. O çocuk yüzünden boşu boşuna 1 yılı gitmişti. Telefonunu çıkardı ve 1324 tane Zelo fotoğrafını sildi. Sonra kendine Tanrı diyen çizgili pijamalı bir adam çıka geldi ve ona gümüş bir bilezik verdi. "Bu bilezik size yardım e...