İki hafta oldu. Koskoca iki hafta ve ben hala bir otelde kalıyordum. Ve evet, otel parasını ben değil Zelo ödüyordu. Tüm kredi kartlarım veya nakit paralarım pastanede kaldığı için ciddi anlamda peş parasızdım.
Peki, bu iki hafta içersin de ne oldu? Hiçbir şey. Çok ciddiyim ne Yongguk peşimden geldi ne de Çılgın 1. Hye Mi. Hayal ettiğim gibi kafa dinleyip bütün günümü kendime ayırmıştım. Güzeldi. Gerçekten. Tek sorun hala ne yapmam gerektiğine karar verememiştim. Şu an yapabileceğim tek şey elimdeki yüzük yardımı sayesinde Tanrıça ile irtibata geçmekti ki onu da yapmıyordum. Gerçekten 1. Hye Mi'nin dediği gibi ben ne yapabilirdim ki? Yongguk'a en sevdiği pastayı yapıp seni affettim mi demeliydim?
Sinirli ve umutsuz bir şekilde yüzüğü parmağıma taktım ve yüzük, parmağıma takılır takılmaz küçülüp parmağımı sıktı. Acı içinde yüzüğün insan formuna dönmesi için bağırmaya başladım.
"Yüzük! Adalet! Ya sıkma! Shin! HARU!" Sonunda yüzük gevşeyip insan formuna dönmüştü. İsminin Haru olduğunu tahmin ettiğim kişi bana küçümser bakışlar atıyordu ve hayır. Youngjae gibi değil. Bu bildiğiniz beni küçümsüyordu.
"Tanrıçamızın neden sana bu kadar güvendiğini anlamıyorum ölümlü. İki haftadır haber bile almaya kalkışmayıp tabiri yerinde ise yan gelip yatan biri nasıl evrenin dengesini düzeltebilir anlayamıyorum!" Bende senin neden bu kadar boş boğaz çıktığını anlayamıyorum demek isterdim. Her zaman bir şeyler demek isterdim ama karşımdaki kişiler insan mı desem ruh mu desem emin olamadığım için her şeyi içimden söylemem gerekiyordu ve bu cidden rahatlatmıyordu. Sonuç olarak sadece gülümsedim.
"Sadece kafa dinlemek istemiştim." Ve konuşmam üzerine yandan bir bakış yiyip tsch sesi işittim. Değişik çocuk. "Çok güzel... Peki beni bilgilendirmeye ne dersin?"
"Bulabildiğimiz tek iz bu 1. Hye Mi ve 1. Zelo'ya yarı tanrı yardım ediyor olmasıdır. Ve binlerce yarı tanrı olduğunu varsayarsak işimiz baya zor."
"Ne zaman kolay oldu ki?"
"Mızmızlanma insan. Bunlar senin yüzünden." Yüzüne alaycı bir ifade ekledim.
"Anlamadım?"
"Eğer sevdiğine ulaşmak için birazcık dayansaydın bunlar olmayacak ve artı olarak bizlere buluşmamış olacaktın."
"Beni sevmiyorsun değil mi?"
"Çok mu belli ettim?" Kafamı küçümser bir şekilde evet anlamında salladım. Tamam biraz japonların bahsettiği yandere-chan veya tsundere-chan tarzında bir kız olabilirdim ama biri için Tanrıya yalvaracak kadar düşeceğimi de sanmıyordum. Yani... sanmıyordum.
"Hadi geri dön anlatacakların bittiyse."
"İnsan senden emir almıyor."
"Seni şikayet ederim ruhumsu kişi." Haru gözlerinden bunu ödeşeceğiz bakışı atarken ortadan kaybolup yine yüzük formuna geçti. Parmağımdaki yüzüğü incelemeye başladım. Yüzük tıpkı Haru'yu andırıyordu. Nasıl mı diye sormayın çünkü bunu anlatabileceğim kelimeler yok ama... Bakınca istemsiz olarak aklınıza Haru geliyordu.
"Değişik bir yardımcın var." Arkamı hızla dönmem ile Zelo ile karşılaşmam bir oldu.
"Ne zamandan beri orada bekliyorsun?" Omuzlarını yukarı kaldırdı ve yanıma doğru yaklaşıp yatağa oturdu.
"Konuşmadan yarım saat önce gibi galiba." Gözlerimi dehşetle büyütüp Zelo'ya baktım. İlk olarak bu çocuk nasıl odama girdi? İkinci olarak ben neden onun geldiğini hiç fark etmedim? Üçüncü olarak ise neden beni izledi? Tamam sonuncu soru saçmaydı... Hepimiz biraz da olsa sorunun cevabını biliyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Revenge Service
FanficHye Mi intikam istiyordu. O çocuk yüzünden boşu boşuna 1 yılı gitmişti. Telefonunu çıkardı ve 1324 tane Zelo fotoğrafını sildi. Sonra kendine Tanrı diyen çizgili pijamalı bir adam çıka geldi ve ona gümüş bir bilezik verdi. "Bu bilezik size yardım e...