"Senin velin şu an İspanya da!" Youngjae etrafa boş gözler ile bakmaya başladı. Acaba daha sakin bir şekilde mi demeliydim.
"O benim velim değildi. Ben kendim veli olarak gittim."
"Tanrı aşkına şimdi nasıl kendin gideceksin ki?! Koskoca tanrı senin o moruk haline bürünebilir! Asıl sorun onu buraya nasıl getireceğiz." Youngjae hala boş gözlerle bakmaya devam edince telefonumu elime aldım. Bu işi benim halletmem lazımdı.
Rehberden Pijamalı Tanrı Yongguk'u buldum ve ara tuşuna bastım. Kısa bir süre sonra telefon açıldı.
"Hola Joventica Go! Cómo está usted?" Anladığım tek şey Hola olmuştu.
"Yongguk acilen geri gel."
"Bir dakika... Durum bana ismimle hitap edecek kadar kötü mü?"
"Şey..." Her şeyi baştan son anlattım. Pijamalı Tanrı ara sıra gülse de bazen bağırdı hatta o her bağırdığında şimşekler çakmaya başladı. Onu sinirledirmemek lazım.
"Neyse ki bugün işim bitti. Hemen ışınlanıp geleceğim."
"Ama ışınlanman seni çok yoracak."
"Senin evinde kalırım. Bana bakarsan yarına eski halime dönerim. Başka sorun yoksa yanınıza geliyorum."
"Tamam gel." Telefonu kapattım ve beklemeye başladım. Youngjae bana doğru yaklaşıyordu ki birden kafasına bir adet Pijamalı Yongguk düştü. Yongguk kareli pijamasıyla ayağa kalktı. Bana döndü ve her şey normalmiş gibi gülümsedi. Sonra ise üzerime doğru yavaşça düştü. Onu hemen yakaladım ve ayakta durmaya çalıştım.
"Youngjae! Yardım eder misin?" Kulağıma ses gelmeyince yavaşça dönerek Youngjae'ye baktım.
UYUYORDU!
Ya da bayılmıştı. Her neyse umursadığım söylenemez. Youngjae'nin bileğime döndüğünü hayal ettim. Sonuç olarak İnsan Youngjae, Bilezik Youngjae oluverdi.
Şimdi şu Pijamalı Tanrı Yongguk'u eve götürmeliydim. Buradan otobüse durağına kadar taşıdım diyelim ama duraktakiler beni ya adam kaçırmakla şuçlarlarsa? Şahsen ben suçlardım...
"Vay... Go Hye Mi! Pijama giyen erkeklerden hoşlandığını bilmiyordum." Gözlerimi Zelo'ya diktim. Her şeyi geçtim Zelo benim fotoğrafımı çekti!
"Ya! Sil onu! Kişisel alanıma giriyor!"
"Umursamıyorum." Bu kadar net bir cevap üzerine öylecene kala kaldım. Bana doğru yaklaştı ve Pijamalı Yongguk'u bir kolundan tuttu ve destek çıktı. Bende bir kolundan tuttum ve böylece Yongguk'un ağırlığı eşit bir şekilde dağıldı.
"Bayılmış... Yine de fotoğrafta edepsizce şeyler yapıyorsun gibi duruyor. Silmeyeceğim." Zelo bana baktı ve 32 diş gülümsedi.
"Bana neden sinir kapıyorsun?! Hele benim sana kapmam gerekirken!"
"Elinde her şeyin olduğu halde çabalamaman yüzünden." Zelo kaşlarını kaldırdı ve cevap vermemi bekledi. Evet doğru. Bir çok insandan daha iyi durumumuz vardı. Lakin benimde eksiklerim vardı. Tek başıma büyümüştüm. Aile sevgisi olmadan. Tabi şimdi bunları Zelo'ya anlatamazdım.
"Beni 7/24 takip ettin mi de böyle konuşabiliyorsun?"
"Görünen tarafı söylüyorum. Her neyse yardım etmemi ister misin? Eve kadar yürüyelim mi?"
"Ev biraz uzak-"
"Evine kestirme yol var. Yarım saat yürüyerek oraya varabiliriz." Zelo yürümeye başlayınca normal olarak bende yürümeye başladım. Evimi nereden biliyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Revenge Service
FanfictionHye Mi intikam istiyordu. O çocuk yüzünden boşu boşuna 1 yılı gitmişti. Telefonunu çıkardı ve 1324 tane Zelo fotoğrafını sildi. Sonra kendine Tanrı diyen çizgili pijamalı bir adam çıka geldi ve ona gümüş bir bilezik verdi. "Bu bilezik size yardım e...