-3-

207 29 31
                                    

"Sana inanamıyorum Hye Mi!" Youngjae beni ünlü sallanan sandalyemize oturtmuştu ve beni azarlıyordu. Bu haber şirketleri cidden ışık hızına meydan okuyabilirlerdi. Ne ara gelip canlı yayında olayları televizyonda gösterip , ki bu yayının yarısında sadece ben gözüküyorum, her şeyi insanlara aktardılar? Adamlar işlerini cidden iyi biliyordu...

"Bana neden hiçbir şey söylemedin?"

"Yani geç kalacağımı söylemiştim..?" Youngjae derin bir nefes aldı.

"Eğer birisine sadece geç kalacağını söylersen bunun anlamı bulunduğu yerde daha işi olduğunu gösterir. Yani sen öyle deyince ben daha üniversite de işin var sandım."

"O-olabilir..." Youngjae'nin ölümcül bakışlarından kaçmak için gözlerimi yere diktim. 

"Bana orada ne işin olduğunu söylemeye ne dersin?" Şu an kapana kısılmanın verdiği etki ile dudaklarımı kemirmeye başladım. Çünkü sinirli Youngjae cidden çok korkunçtu. 

Dizlerini kırarak yüzlerimizi aynı hizaya getirdi ve elini yanağıma koydu. Normal olarak böyle bir hareket karşısında gözlerimi Youngjae'ye çevirdim. Tamam... Daha deminki bakışlar ölümcül bakış değil de sevdiğin kişiye karşı duyduğun endişe bakışları olabilirdi... Bilemedim.

"Benden saklamanı gerektirecek kadar gizli olan bir şey mi..?" Youngjae yanağımı okşarken attığı o kedi bakışları kalbimin tam ortasından delmişti. 

"Amacım saklama-"

"ZUHAHAHAHAHAHA!!" Evet lafımı bölen bu saçma salak gülüşün sahibi Bay Tanrı Yongguk'du. "Romantik ortam mı oluşturmaya çalışıyorsunuz dramatik ortam mı?" Youngjae'yi arka yakasından tutarak benden uzaklaştırdı. "Hye Mi'nin bizden saklamaya çalıştığı bir şey olduğunu düşünmüyorum bence sadece ne zaman söyleyeceği konusunda emin değil. Ona zaman ver." Bana baktı ve gülümsedi.

Bu adam kesinlikle birinin canını yakmış olamaz.

"Pekala ama unutma Hye Mi ben buradayım." dedi Youngjae ve bu lafı üzerine de ensesine Yongguk tarafından bir adet tokat yedi.

"Bireysel konuşmasana bende buradayım!" 

Tekrarlıyorum. Bu adam kesinlikle birinin canını yakmış olamaz. Nokta. Tartışılmaya kapalı.

"Ve sizin Mükemmel Tek Kelime İle Şaheser Tanrınız yani ben..." Kafısı bilmiş bir şekilde ikimize bakarak salladı. "Bu ani gerilim yüzünden İspanya'ya tatil ayarladım."

"PARAYI NEREDEN BULDUN?!" Evet, teşekkür edeceğime ilk bunu sordum çünkü dediğim gibi... Bu adamın cebinde 10 bin won bile yoktu.

"En doğrusu şu Manyak Tanrıça bu tatili ayarladı. Biraz dinlenmenin iyi olacağını söyledi. İkinizin de çok çalıştığını biliyordu." Size ne dedim? Bu adam beş parasız...

Youngjae ayağa kalktı ve arkamdan bana sarıldı,

"O zaman teşekkür etmek amaçlı bir ara tapınaklarına gidip dua edelim? Ne dersin?" Bana doladığı kollarına sıkıca sarıldım.

"Tabi, neden olmasın?" 

"Bende sevgili istiyorum..." İkimiz de Yongguk'a döndük. Youngjae benden ayrıldı ve yüzüne her zamanki gibi laf sokacakken ki bakışını ekledi.

"Seni çekecek kadın ,ölümlü ve ölümsüz fark etmez, daha annesinin karnından doğmadı inan." Yongguk trip atan çocuk gibi kollarını birbirine doladı.

"Bir kere biz ölümsüzler siz insanlar gibi meydana gelmeyiz. Sizin duygularınız biz Tanrıları yaratır." Uyuşmuş arkamın verdiği acı ilen ayağa kalktım ve yüzümü buruşturarak Yongguk'a döndüm.

"Peki sen hangi duygudan meydana geldin?" Youngjae'de bu sorunun cevabını merak ediyormuş gibi bakınca ona hayretler içinde döndüm. "Dur bir dakika sen bunları bilmiyor muydun?"

"Hye Mi, umarım sana benimde bir ara senin gibi insan olduğumu ama öldükten sonra Servis çalışanı olduğumu söylememe gerek yok değil mi?"

"Kaç yıldır servis çalışanıydın?"

"Humm... 17? " Onaylamak için Yongguk'a baktı. Yongguk ise iki eliylen evet anlamında baş parmağını kaldırıp tabiri yerinde olursa gözüme soktu.

"Yani o zaman sen normalde kaç yaşında oluyorsun?"

"Şu an 19 yaşında olduğumu var sayarsak ve buna 17'yi eklersek 36 yaşında olmam lazımdı."

"He?"

"Ahh pordan hanımefendi size fazla yaşlı geldik galiba?" Bu gıcık tabiri yüzünden dilimi çıkardım. 

"Her neyse kavgalarınız bittiyse hadi hazırlanın gidelim!" Kendi etrafında tam tur döndükten sonra klasik olan kareli pijamasını giymişti. Tam sorumun cevabı nerede diye soracaktım ama iki beyefendi de çocuk gibi eşyalarını toparlamak için hemen tüyü vermişlerdi. Başka bir zaman sorardım artık...  

Herkes eşyalarını topladıktan evin önüne çıktık. Mevsimlerden kış da olduğumuzu varsayarak İspanya'nın çok da soğuk olmadığını varsayıyorum. Malum orada millet kışı yok denecek kadar az geçirdikleri için... Evet, kıskanalım.

"Cidden ulaşımı nasıl sağlayacaksın?" diye sorumu yönelttim ki benim mükemmel sevgilim hemen arkasından kendi sorusunu yöneltti,

"Umarım şu geçen sefer gittiğin saçma uçan bisiklet ile değildir?" Yongguk iki elini de hayır hayır anlamında salladı.

"Zaten ona hepimiz sığamayız. Şimdi bir adet araba geleceğine inanıyorum." Ki şu işe bakın ki araba değil ne geldi? Karavan! İnanın ilk defa Yongguk ile yaptığımız bir işten karlı çıkıyoruz gibi hissettim. Şunu da unutmamak lazım bu karavan sihirli bir karavan. Yongguk gücünün birazını kullanarak bizi hemen ispanyaya ışınlayabilir! Hem konaklama sorunu da yaşamayacağız.

"Hye Mi bu karavana binemez." Yongguk ve ben şaşırmış gözlerle Youngjae'ye döndük. Yongguk, Youngjae ile alınlarını tokuşturup birbirlerini itmeye başladılar.

"Nedenmiş anlatsana yakışıklı?"

"Senin gibi manyak, sapık, son kullanma tarihi geçmiş bir Tanrı ile birlikte kalmasını istemiyorum."

"Demek öyle evlat! Sen ne ara üretimden çıktın acaba? Sanki sende biraz hata var gibi. Fabrikaya geri dönsen iyi olur!" Küçük küçük nefesler vererek gülmeye başladım. Ve evet bu gülüş Sinirli Hye Mi gülüşüydü. Bu iki çocuk da beni cidden çileden çıkartıyorlardı.

"İkinizde şu lanet kavganızı kesin. Hemen!" İkisi de kavgayı bırakıp önümde eğildikten sonra karavana doğru ilerlediler. Sanki biraz fazla kolay oldu? 

Ne demişler fazla kurcalamamak lazım. Kendi bavulumu alıp içeri geçmeye çalışırken bu sefer manyak ikilinin karavana girmek için kavga ettiklerini fark ettim. 

"BEN SİZE YETER DEMEDİM Mİ?!" Bağırmam üzerine Yongguk iki adım geriye çekilip Youngjae'ye yol verdi. Cidden bunu ben bağırmadan önce yapsalardı her şey daha güzel olmaz mıydı? 

Youngjae'den sonra içeri geçecekken Yongguk beni kolumdan tuttu. Beni tutan eline baktıktan sonra yüzüne baktım. Ciddi bakışlar içerisindeydi.

"Sorun nedir Yongguk?"

"Huzurevine gitmenin nedeni geçen gün olan bayılman ile bir alakası var değil mi?"

"N-Nereden çıktı? O gün normal bir bayılmaydı sadece..."

"Hye Mi... Bugün Youngjae'yi senden kurtardım ama dediğim gibi sana yardım etmemiz için hazır olduğunda bize olanları anlatman lazım." Yongguk'un yüzünü inceledim. Ve emindim ki şu an her hücresi bunu derken samimiydi. Ondan daha fazla şüphelenemezdim... Yaşlı kadının ne dediği umurumda değildi, veya şu tanımlayamadığım kadının. Ben Yongguk'a inanıyordum. 

"İnan düşündüğün kadar ciddi bir şey değil Yongguk. Sadece gittim. O kadar."

Ama şimdi ben böyle heveslen yazıyorum yorum yapan olmayınca olmuyor -.- Lütfen bana düşüncelerinizi söyleyin *-* Kendinize iyi bakın patateslerim ♥

Revenge ServiceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin