Kan Damlası: Siyah Oda

254 30 19
                                    

"Bana bu sesi duymadığınızı söylemeyin." dedim, o sesi duyduklarına emin olmama rağmen duyumsamazlıktan gelmelerine tepki olarak belirttim bu cümleyi. Gözlerine bakmayı sürdürdüm birkaç saniye daha, daha fazlasına katlanamazdım. Nihayet içlerinden biri konuşacak gibiydi. "Ne sesi...Reas?" Rositsa bunu öyle bir ses tonuyla söylemişti ki yalan söylediğine dair yemin edecek kadar emindim, ismimi ise unutmuş sonradan hatırlamış gibi söylemişti. İkisinin de gözlerine baktım birkaç saniye içinde, kesinlikle benim bir şeyler yapmam gerekiyordu, gidelim deseydim ikisi de hiçbir şey olmamış gibi davranabilirdi. Kan damlaları olan kapı hemen 5-10 metre kadar arkamdaydı. "Pekala." dedim, ardından hemen arkamı dönüp kan damlalarının olduğu odanın kapısına dayanarak. Elimi tam olarak kapının koluna değdirdiğimde arkamda sesini yükseltmemeye çalışmasına rağmen neredeyse bağırmış olan Rositsa'nın sesini duydum.

"Oraya girme, sakın! Reas d..." henüz lafını tamamlamasına izin vermeden kapının kolunun çıt sesini duymalarını sağladım. Kapıyı hızlıca açıyor olsam da kapıya dönük olan gözlerimin odanın tamamını görmesi çok uzun geldi. Kapıyı ardına kadar açıp odanın tamamını görünce donakalmış bir şekilde Rositsa'nın dudaklarından dökülen sözleri dinlemekteydim, daha doğrusu yarım kalan cümlesini tamamlamasını.

"D-durmak zorunda...sın" ne dediğini sadece duyuyordum, gördüğüm manzaradan dolayı anlayamıyordum.

Yardım isteyen kişi... Evan'dı. Dudakları kurumuş ve parçalanmıştı, her tarafından kan akıyordu. Dövülmüş olmalıydı, fazla dövülmüş. Kıyafetinin üstü parçalanmıştı, çizikler vardı, çiziklerden derisindeki kesikleri görebiliyordum fazla derin olmasa da acıtıyor gibi duruyordu. Dudağı patlamıştı, kaşının biraz altı mosmor olmuştu. Bu caniceydi. Kafası iyice önüne düşmüştü, siyah odanın içindeydi, duvarlar simsiyahtı, ve siyahlık içindeki çiziklerle doluydu duvar. Evan'ın elleri onun önüne düşecek şekilde bağlanmıştı, ayak bilekleri de oturduğu sandalyeye bağlanmıştı, buradan çıkmasını önlemek ister gibi sıkıca bağlamışlardı, aptallar, böyle halde bağlamamış olsanız bile kaçamayacak haldeydi. Evan'ın başı öne düşmüştü, kafasını gelen sesler yüzünden yukarı kaldırmış olmalıydı, karşısında beni görünce çok zor bir şekilde konuştuğunu anlamak zor olmadı.

"R-reas, geleceğini... Bi-biliyordum." dedi kısık bir sesle ve zor tamamlayarak cümlelerini.

Evan'ın cümlelerinden sonra arkamda birilerinin geldiğini hissettim. Neria ve Rositsa da odaya girmişlerdi. Sağ elimi olabildiğince sıktıktan sonra saçlarıma götürdüm, sinirden yanağımı ısırıyordum. Gözlerimi Evan'dan çekip hızlıca arkama döndüm. Gözlerimi kapatıp iki elimin içiyle de gözlerimi ovuşturdum. Başımı yere eğdiğimde kafamı kaşıyordum, aşırı yapay bir gülümseme belirdi yüzümde, istemeden belirmişti. "Bunu biliyordunuz, değil mi, Rositsa? Biliyordunuz değil mi ve bana söylemediniz!" içimde yanan öfkeyle söylemiştim bunları, o halde olan sırf Evan'dı diye değil, bana söylemeyip sakladıkları içindi bu öfkem, oradakinin Evan olması sadece biraz daha alevlendiriyordu.

"Reas, dinle. Sadece seni bu durumdan uzak tutmaya çalışıyorduk." dedi, boğuk ve samimi bir sesle. İnandırıcıydı fakat öyle olsa bile yanlıştı. Sinirlerime hakim olmaya çalışarak ağzımdan kelimeler çıkmasına izin verdim. "Pekala Rositsa." dedim, sesimde sakinlik hüküm sürüyordu. Ellerimi iki yana açtım, sonrasında Rositsa ve Neria'ya arkamı dönüp Evan'a baktım. Yanına yaklaşıp ellerini çözmeye daha yeni başlamışken Neria'dan duyduğum kelimeler tekrar öfkelendirecek nitelikteydi.

"Onu buradan götüremezsin, Reas. Onlar zaten onu akşam bırakırlar." dedi sorgulayıcı bir ses tonuyla. Neria'ya bakıp "Akşam derken tam olarak kaç?" dedim omuzumun üstünden Evan'ı hala çözmekteyken.

ManipülasyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin