"Ne için?" dedim, sesimin tınısı tüm oda içerisinde yavaş fakat etkili bir şekilde yayıldı. Beynimin, doğrusunu söylemek gerekirse başımın içerisinde yankılanan cızırtıyı bastıramamış, bastırmayı bastıramamıştı duyduğum cevap.
"Ne olduğunu oraya gidince anlarsın." dedi, Jagler'ın kendini her yerde belli eden karakteristik sesi, kötü tonu ve bozuk konuşmasını duymuştum. Karşı çıkmaya en ufak çaba sarf etmeden kafamla kararını onaylayıp yanına yaklaştım. Dudaklarımın arasından kelimelerin kaymasına izin verdim, fazla olmasa da bir kaç kelime kurtulabilmişti, sonsuza kadarki sessizlikten.
"Pekâlâ. Gidelim."
Sözlerimden akan öldürme arzusunu, buraya olan nefretimi fark etmemesi imkansız gibi görünüyordu. İki cümlemin sonunda sağ kolumdan sertçe tutmuş kendiyle beraber normalin biraz üstü bir hızla ilerliyordu. Ve tabii ki de bende onu takip etmek zorunluluğundaydım. Nereye gittiğimiz hakkında bir fikrim yoktu... Şimdilik. Asansör olmadan bir alt kata inmiştik, her adımda beynimde biraz daha parçalar yerine oturuyordu. Alt katın koridorunda ilerlerken kırdığım ilk yardım kutusunun altındaki cam kırıklarla dolu fayansa baktım, hala temizlenmemişti, muhtemelen fark etmemiş de olabilirler, sonuçta kırılsaydı, alarm çalardı değil mi? Aklıma bu gelince hafifçe sırıtmama engel olamadım, o sırada Jagler'ın bir şeyler gevelediğini duydum.
"Neye gülüyorsun? Yoksa bunu sen mi kırdın?" dedi, her kelimesiyle cam kırıklarına yaklaştırıyordu bakışlarını. Gülmemi, onun cümlesiyle kesmedim aksine biraz daha güldükten sonra bir anda ciddiyetimi takındım. Bir anda yok ettiğim gülümsemem ve bir anda kazandığım ciddiyetle cevapladım.
"Nasıl bir' müdürsün sen Tanrı aşkına. Sana mı kaldı bunu düşünmek?"
Aslında bakarsanız müdür olup olmadığını bilmiyordum, fakat öyle olmasa da onu sinirlendirmek için söylemek güzeldi, işi alaya vurarak yalan söylemek en iyi yalan söyleme taktiklerindendi. Kesinlikle konu dağılacaktı ve dikkati başka yere gidecekti.
"Ben müdür değilim aptal çocuk. Bir görevliyim, sadece fazladan görevlerim var ve bunun için fazla para alıyorum. Birazdan bir başka işimi göreceksin." dedi, evet kandırmayı başarabilmiş ve ekstra bir bilgi de alabilmiştim. Kolumu daha sıkı tutup daha hızlı çekiştirmeye başladı ve başka bir cümle kurdu. Aceleci ve kuşkulu bir ses tonuyla konuştu. "Hızlı ol, velet." dedi, git gide hızlanmasından anladığım kadarıyla söz verdiği vakitte yetiştirmeye çalışıyordu beni, nereye olduğunu bilmesem de. Elbet öğrenecektim.
Bir kat daha inmiştik, aklımda ufak bir tahmin oluşmuş olsa da tahminimin doğru çıkmaması için dua etmeye başlamalıydım. Gözlerimi aşağı doğru eğmiş başka oluşacak tahminlere olanak vermek istemiyordum, olayın akışına bırakmıştım kendimi, gözlerim kapalı bir şekilde hızla takip ediyordum. Bir kat daha indiğimizi az kalsın düşmek üzere olan Jagler'dan anlamıştım. En alt kattaydık, derslerin işlendiği kattaydık. Beynimde her saniye parçalar biraz daha oturmayı sürdürüyordu.
En alt katın koridorunun en ucundan yürümeye, ilerlemeye başlamıştık. Bir üst kattaki tahminimin gerçekleşme ihtimali her adımla daha fazla artıyordu. Her adımla daha fazla kuşku, her adımla daha fazla nefret, her adımla daha fazla korku, her adımla daha fazla endişe hissediyordum. Dudaklarımın kurumuş olduğunu dilimi değdirince anlayabildim, tabii değdirince dilimin de kurumuş olduğunu da anlamıştım. Sağ el bileğim acımaya başlamıştı, sağ bileğime yapamadığımı sol bileğime yapıp oynatmıştım. Omuzlarımı geriye doğru sıktım. Buranın kasvetli havası beni sürekli boğuyordu. Depresif davranmak, kasvetli tavırlar yakınmak istemiyordum. Fakat nefret dışında pek bir duygu hissetmek olanaklı değildi, şimdilik.
![](https://img.wattpad.com/cover/44050014-288-k334461.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manipülasyon
Science Fiction"Bıkmadın mı denemekten." Rositsa'nın sesiydi bu. Tek tanıyabildiğim sesti. Cevap verecek gücüm kalmamış olsa bile cevap verecektim, fısıltı kadar az çıksa da sesim, konuşacaktım. "Burada kurtulmadan olmaz, çıkana kadar, özgür olana kadar olmaz. İn...