"Geri geldiğimde burada olsan iyi olur velet."
Kapı kilitliydi hala, öylece gözlerimi kapatmaktan başka hiçbir şey yaptığım yoktu. Yaklaşık iki dakika geçtiğini tahmin ediyorum, o bağırışı duyduktan sonra geçen iki dakika. Kesinlikle daha uzun geliyor, çok daha uzun. Gözlerimi açıp sakinleşmeye çalıştım, bu kadar gerilmek de ne oluyor kendime inanamıyorum. Git gide gövdemde yorgunluk hissediyorum, doğrusunu söylemek gerekirse tüm vücudumda. Uyumak istiyorum fakat şu ergenlikte her şeyi bir halta bağlayıp 'bir daha uyanmak istemiyorum' triplerine girmeyeceğim. Böylesi kesinlikle daha iyi, henüz intikam almadan ölmem çok acınası olurdu. Sonunda bütün olaylardan başımı toplayıp gözlerimi açtım. Gözlerimi açmamla beynimi dağıtacak derecede tanıdık bir ses tonundan gelen bir soru kalbimi yerimden sökmeye yetti.
"Nasılsın sen, iyi misin?"
Kapının öbür ucunda kambur bir biçimde oturup elleri ile ayaklarını sarmalamış olan Evan'dan gelmişti. Cidden ne kadar süredir oradaydı, onu nasıl göremedim lanet olsun. Görünmez olabildiğini düşünmeye başlayacağım. O anda içimdeki sinirlerin kendi kontrolüm altında olmadığını ilk defa hissettim ne yaptığımı, nasıl yaptığımı, neden yaptığımı bilmiyordum. Kontrolü kaybettim bir anlığına. "Aptal!" diye sesim müthiş bir yükseklikte çok sert bir şekilde bağırdım. Sesim dinene kadar yüzüne direkt olarak bakmaya devam ettim o da bana bakıyordu, başını soluna doğru çevirip sonrasında yere bakıp birkaç sözcük söyledi, fısıltı sayılırdı söyledikleri fakat kekelediğini anlayabilmiştim. "Ö-özür dilerim, s-sadece sormak istedim." söyledikleri sinir bozucuydu, belki çoğu kişiye göre değil fakat bana göre öyle. Bir insan neden özür diler ki, eğer yanlış yaptıysa özür dilemesi gerekmez, yapması gereken şey yanlışını düzeltmektir. Sinirlenmek hakkım mıydı bilmiyorum, kendimi o derin dürtüye kaptırmış bir şekilde bıraktım. "Aptal mısın! Ben orada boğuşurken kılını bile kıpırdatmadan öylece izliyor muydun! Şimdi benden özür mü diliyorsun?" tek elinin baş parmağını dişleriyle ısırmaya başladı. Bana doğru, yüzüme bakmıyordu, o da bana sinirlense bir şeyler dese belki düzelecekti durum. Fakat sadece susuyordu aşırı sinir bozucu bir sessizlik. "Neden konuşmuyorsun Evan! Bana bir cevap ver!" tek cevap yoktu. Benim bağırışlarım dışında tek ses yoktu odada. "Kendini savunamıyor musun! Neden bu kadar acizsin! Neden bu kadar zayıfsın Evan!" zayıf mıydı bilmiyorum tek istediğim hiç kimsenin benim yardımıma muhtaç olmamasını istemekti. Evan baş ve işaret parmağıyla dudağının bir kısmını tutup dudağını ısırmaya başladı yüzüme bakmıyordu, sonunda yüzünü bana çevirdi. "B-bilmiyorum." lafını buruk bir gülümsemeyle tamamladı ve gözünden akan yaşlarla. Birinin ağlamasına bu kadar üzülebileceğimi tahmin etmiyordum. Belki de üzüntü değildi bu, bilmiyorum kalbim acıyor, ve acıtan şeyin ne olduğunu bilmemem onu düzeltmeme olanak vermiyor. Kontrolün artık biraz olsun bende olduğunu fark edince yanına gittim, Evan'ın yanına. Özür dilemek gibi aptalca bir şey yapmayacaktım yaptığım yanlıştı, şimdi de düzeltiyordum. En azından düzeltmeye çalışacaktım, yapamazsam benim hatam. Yanına iyice yaklaştım başını ellerine gömmüştü, kafasını kaldırıp birbirine kenetlediği kollarını ayırdım. Tamamen yüzüme bakınca tekrar konuşmaya başladı. "R-Reas korktum sadece, bir şey yapamadım çok, çok özür dilerim." birbirinden ayırdığım kollarından birini tutup oturduğu yerden kaldırdım, dediklerini duymuş olsam da cevap vermek için durmadım. Onu yatağına oturttuktan sonra ona dönüp bir cevap verebildim. "Biliyorum." gerçekten de biliyor muydum? İşte bunu bilmiyordum, fazla ironik.
"Saat kaç Evan?"
"Bilmiyorum saatim yok."
Evet böyle bir cevabı tahmin etmiştim. Her neyse, muhtemelen ders saati yaklaşınca birileri gelip kapıyı açmaya gelir diye düşündüm. Olanlar üzerinden derin bir nefes aldım, sert ve rahatsız yatağa uzanıp kolumun eklem kısmını gözlerimi tamamen örtecek şekilde kapattım. İşte bu, tam olarak düşünme pozisyonu bu olmalıydı. Zaman dengem alt üst olmuştu saatin kaç olduğu hakkında en ufak fikrimin olmaması sinirimi bozuyor. Nasıl da unuttum böyle, anahtar! Fakat şimdi kullanıp da elimden kaçırmak istemiyordum, tamamen buranın her şeyini öğrenmem gerekiyor, tamamen her şeyini. Karanlığı seviyorum, düşünmek için muhteşem, fakat boşluğu sevmiyorum, boşlukta olsaydım düşünecek hiçbir şeyim olmazdı. Bunu söylemem ne kadar garipti, ben boşlukta olmasam da kalbim boşluktaydı, kan pompalayabilecek başka organlarım olsaydı kalbimi sökmeyi isterdim. Gözlerimi biraz daha açmazsam uyuyacağımın farkındayım, fakat uyumak biraz olsun iyi gelebilirdi. İliklerime kadar yorgunluğu hissediyorum, uyumak için biraz daha karanlık gerekli olan tek şey. Sonunda uyuyorum...
![](https://img.wattpad.com/cover/44050014-288-k334461.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manipülasyon
خيال علمي"Bıkmadın mı denemekten." Rositsa'nın sesiydi bu. Tek tanıyabildiğim sesti. Cevap verecek gücüm kalmamış olsa bile cevap verecektim, fısıltı kadar az çıksa da sesim, konuşacaktım. "Burada kurtulmadan olmaz, çıkana kadar, özgür olana kadar olmaz. İn...