Saatler geçmiş ve akşam yemeği saati nihayet gelmişti. Prenses Eveline'ın keyfine diyecek yoktu. Çünkü bu yemekte iki düşmanındanda kurtulacaktı. Bu yüzden yüzünden gülümseme eksik olmuyordu. En çok beğendiği elbiselerinden birini giydi. Kendini güzel hissetmeye ihtiyacı vardı. Bu sırada da ne Eddard ne de Jasper ortalıkta yoktu. Rose'da olmadığı için Eveline bütün işlerini kendi halletmek zorunda kalmıştı. Bu odanın türlü yerlerinde Rose ile hatırası vardı bu göz ardı edilemeyecek bir detaydı. Her baktığı yerde zavallı hizmetçisini görüyordu prenses. Kim bilir ne işkenceler edip de öldürmüşlerdi onu. Ama acısını bugün çıkartacaktı. Onların yemekleri burunlarından gelecekti. Ve mecazi anlamda değil. Gerçekten burunlarından gelecekti. Kime çattıklarını anlayacaklardı. Prenses Eveline'da yavaş yavaş hırsına yenik düşüp güçlenmek istiyordu. Oda annesi Kraliçe Malandra gibi olmak istiyordu. Adı geçince korkulan ve saygı duyulan. Bunu kanıtlaması gerekti. Hem kendine hemde diğerlerine.
Son bir kez kendi yansımasına bakarak odadan çıktı. Tek bir kusur dahi yoktu üzerinde. Yemek odasının kapısına geldiğinde durdu ve derin bir nefes aldı. Burun delikleri genişledi ve kaşları çatıldı. Ve ardından odanın kapısını açmaları için köleye işaret verdi. Kapı açılır açılmaz Eveline içeri sahte gülümsemesiyle girdi fakat masada sadece Diana ve Mary vardı.
''Ah hoş geldin Eveline. Otursana şöyle.'' diyerek onu yanına çağırdı. Prenseste utangaç utangaç yürüyerek Mary'nin yanında oturdu. Diana karşılarında oturuyordu.
''Geç kalmadım umarım.'' diyerek özürlendi Eveline.
''Hayır bizde şimdi geldik. Yemekleri getirin.'' diyerek kölelere emir verdi Mary.
''Aerion ve diğerleri neredeler?'' diye sordu prenses merakla. Aerion prensese söylemeden bir iş yapmazdı.
''Ava gittiler. Bir kaç gün orada kalacaklarmış. Sen bilmiyor muydun?''
''Hayır. Birden gittiler ki herhalde prensimiz söylemedi. Neyse.'' diye geçiştirdi prenses. Bu sırada yemekler geldi.
İşte başlıyordu. Diana için yolun sonu gelmişti. Kiminle uğraştığını anlayacaktı. ilk önce çorbalar servis edildi. Eveline dikkatlice Diana'yı izliyordu. Zehir yüzünden birazdan önce kas katı kesilecekti ardından titremeye başlayacaktı ve yere yığılacaktı. Diana çorbasını içerken prenses kendi çorbasından bir kaşık bile almadan Diana'yı izliyordu.
''Eveline. Sende yemeğini yesene. Sevmedin mi?'' dedi Mary.
''Daha tatmadım bile. Dalmışım.'' dedi gülümseyerek prenses. Eveline kaşığını yerinden aldı ve çorbaya batırdı. Kaşığı çorbadan çıkarttı ve ağzına götürdü. Bu sırada kapı çalınmadan odaya biri daldı. Kim olduğunu merak eden prenses kaşığı ağzına götürmeden durdu ve başını çevirdi.
''Prensesim sakın içmeyin onu! Bırakın!'' diye bağırmıştı Jasper.
''Ne oluyor?'' diye lafa karıştı Mary. Jasper,
''Prensesim birileri çorbanıza zehir koymuş. Sakın.. İçmeyin..!!'' Prenses o anda kaşığı hemen bıraktı ve ayaklandı.
''Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu be adam! Kim cesaret edebilir buna!'' diyerek kızgınca yerinden doğruldu Mary.
''Leydim inanmıyorsanız bir cariyeye tattırın.'' Jasper'ın bu sözlerine karşılık Eveline olanlara inanamıyordu. Diana'nın zehirleneceği yerde neredeyse kendisi zehirlenecekti. Eli ayağı buz kesilmişti. Bu sırada gözleri Diana ile buluştu. Şaşırmış gibi durmuyordu. Hatta keyifli denilebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Büyük Fedakarlık
Ficção HistóricaSavaşla büyüyen çocukların yaralı yürekleri vardır. Yitirirler çünkü evlerini, annelerini, ilk aşklarını, koşup oynadığı toprakları... Geriye bir tek acı hatıralar kalan çocukluğunu bırakmak demektir bu. Smirnow Krallığı'nın prensesiyse sadece savaş...