2. SEZONUN 4. BÖLÜMÜDÜR
Lively kalesinde sıradan bir gündü. Bazıları bahçede. çardakta oturuyordu. Son zamanlarda kalede hiç bir olay yaşanmamıştı. Diana ve David inlerine çekilmişti. Eveline ise son zamanlarını sürekli Aerion ile geçirmekteydi.
''Ne güzel bir gün değil mi prensesim?''
''Evet Chelsea. Havada hiç bulut yok.'' dedi prenses güzelim havayı biraz daha solurken. İki kadın terasta yalnızlardı.
''Ee anlat bakalım. Şu son günlerde ne Alex'i görüyorum ne Dimitri'yi ne de Jasper'ı. Nereye kayboldular?''
''Onların işine akıl ermez prensesim. Kim bilir hangi deliktedirler.'' dedi Chelsea iç geçirerek.
''Hangi deliktelermiş? Hayırdır bir şey mi oldu?''
''Yok prensesim ne olacak. Sular durulunca onlarda eğlenmeye gitmişlerdir.''
''Nerede eğleniyorlar bunlar.''
''Aman prensesim hiç bulaşmayın size göre değil. Onların eğlence anlayışları sizinkine göre çok farklıdır. Siz klasik müzik eşliğinde biraz içkiyle hoşnut olabilirsiniz ama biz böyle değiliz.''
''Siz nasıl hoşnut oluyorsunuz Chelsea?'' dedi prenses şaşkınlıkla. Kim biraz içkiyle hoşnut olmazdı ki.
''Belalı ve aranan insanların olduğu bir yer prensesim. Korsanlar da dahil. Çok tehlikeli bir yermiş. Zaten Jas ile de orada karşılaşmıştık. Beni bulduğunda ölmek üzereydim. Ona bir can borcum var.''
"Nasıl kurtardı ki seni?"
''Prensesim nasıl desem bilmiyorum. Orası bir konak gibi bir yer. Sahibinin kim olduğu bilinmiyor. Gelen geçen girebilir buraya. Kimse adını sanını sormaz birbirine. Ama orada temiz bir insan yoktur.''
''O zaman tehlikeli bir yer değil mi? Sizin ne işiniz vardı orada?''
''Jasper orada yaşıyordu. Yani bir nevi sağ kol gibiydi. Oranın sahibini tanıyordu. Bu yüzden orada tanırdı herkesi. Sözü geçerdi.''
''Ya sen? Sen orada ne iş yapardın?''
''Prensesim ben..'' dedi Chelsea. Sonra gözleri doldu. Bir şey hatırlayıp durakladı. Dudakları kilitlendi. İfadesi değişti.
''Ne oldu Chelsea??'' dedi Eveline. Chelsea'nın yüz ifadesinden olaya ilgisi daha çok artmıştı.
''Anlatsana Chelsea.'' diye yineledi Eveline. Chelsea kendine gelip anılarından sıyrıldı.
''Duymak isteyeceğiniz türden değil prensesim. Unutun gitsin.''
''Dinlemek istiyorum anlatır mısın?'' Chelsea biraz durakladı ve sonra dudaklarını araladı.
''18 yaşındaydım. Tıpkı şimdiki siz gibi. Babam liman işletmeciliği yapardı. Bu yüzden o konakta bilinirdik. Bir gün bir gemi geldi. Simsiyahtı. Yelkenleri bile siyahtı. Mürettebatı ise çok korkutucuydu. Fakat geminin sahibi hiç dışarı çıkmadı. Bir hafta sonra o gemiden rıhtıma bir adam indi. Çok yakışıklı ve güzeldi. Öyle ki görür görmez aşık olmuştum. Gel zaman git zaman onunla tanıştım. Çok korkutucuydu. Fakat yinede her geçen gün ona hayranlığım artıyordu. Her şey gözümü kör etmişti. Bir gün seninle çok önemli bir şey konuşacağım diyerek beni konağa çağırdı. Bana buradan çok yakında ayrılacağını ve onunla gelip gelmeyeceğimi sordu. Ne diyeceğimi bilemedim. Tabi ki gitmek istiyordum ama zavallı ihtiyar babamın benden başka kimsesi yoktu. Bu yüzden reddetmek zorunda kaldım... Anlayışla karşıladı. Bunun son görüşmemiz olduğunu söyleyip beni konağın bir odasına çekti. Benimle zorla birlikte oldu. Sadist bir adamdı. Yüzümün yarısını hançerle çizdi.'' dedi yüzünde iz kalmış yarasına dokunarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Büyük Fedakarlık
Historical FictionSavaşla büyüyen çocukların yaralı yürekleri vardır. Yitirirler çünkü evlerini, annelerini, ilk aşklarını, koşup oynadığı toprakları... Geriye bir tek acı hatıralar kalan çocukluğunu bırakmak demektir bu. Smirnow Krallığı'nın prensesiyse sadece savaş...