14. Bölüm "Esaret"

3.1K 193 12
                                    

1. SEZON FİNAL BÖLÜMÜDÜR.

2. Sezonda Görüşmek üzere.

Günlerdir kayıp olan prensesi hiç kimse bulamamıştı. İki ülkeyede haber salınmıştı. Hatta bulana hayatı boyunca harcayamayacağı kadar para vaad edilmişti. Jasper, Eddard, Prens, iki krallığında bütün şövalyeleri seferber olmuştu. Fakat prensesten tek bir iz dahi yoktu. Günler geçtikçe herkesin bedenindeki küçük umutsuzluk halkası herkesin içinde dahada büyüyerek vücudun bir organı haline gelmişti.

Kraliçe Malandra ve Prenses Alease'nin göz yaşları dinmiyordu. Prens Aerion'da yavaş yavaş ümidini kaybediyordu. Zaten vakti zamanında annesini kaybetmişti. Şimdi ise prensesini kaybetmeye dayanamazdı. Üstelik kimin yaptığıda bilinmiyordu. Bu sefer bu işte David'in ya da Diana'nın parmağı yoktu.

"Prensim nereye?"
"Ava gidiyorum teyze. Kafam dağılır. Daha fazla burada boş boş duvarları seyredemem."
"Aerion. Lütfen. Kendini bırakma, prenses bulunacak. Bak gör."

"Bana ümit verme. Eğer Eveline bulunursada bana anında haber verilsin." diyerek kaleyi terk etti prens. Annesi öldüğündede böyle yapmıştı. Haftalarını, aylarını avlarda geçirmiş. Hıncını hayvanlardan almaya çalışmıştı. Ormanda huzur buluyordu bir tek. Orman onun sığınağıydı.

***

"Yürü hadi."
"Yürüyorum zaten."
"Kes sesini cevap verme." dedi adam bir prensesle nasıl konuşması gerektiğini bilmeyen barbarın tekiydi. Prensesi bileklerinden bağlayarak sürüklüyordu. (MEDYADA VAR.)
"Tekrar söylüyorum. Eğer sizi bulurlarsa sağ kurtulamazsınız. Hepiniz geberirsiniz. Ama eğer beni bırakırsanız sizi bağışlarım."

Adamlar birbirlerine bakarak alayla güldüler.
"Sen kimsin de bizim canımızı bağışlıyorsun?" dediler dalga geçerek.
"Smirnow Krallığı'nın prensesi olarak." dedi Eveline onurla. Fakat bu cevap adamların hiç hoşuna gitmemiş olacak ki okkalı bir tokat yedi prenses.

Eveline daha fazla tutamıyordu kendini. Elinde bir kılıcı olsa bu adamları bir saniye durdurmaz gebertirdi. Fakat bu adamlar ne laftan anlıyorlardı ne sözden.

Kural bilmiyorlardı. Kıyafetleri çok eskiydi ve hiç düzgün değildi. Saç ve sakallarına bakılırsa düzenli yaşamayı uzun süre önce bırakmışlardı.
"Ne istiyorsunuz? Altın mı? Çok var. Bitiremeyeceğiniz kadar veririm."

"Bizim istediğimiz altın değil prenses. Biz Smirnow'ların hükmünün bitmesini istiyoruz. Yıllarca krallığınız bize çok çektirdi. Bu barış anlaşması imzalamadan önce kadınlarımız ve çocuklarımız öldürüldü. Biz bu barışın bitmesini istiyoruz. Kral Gerrard'ın Smirnow'lardan intikam almasını istiyoruz."

"B-bu dediğiniz çok mantıksız. Bakın daha nereye gittiğinizi bile bilmiyorsunuz. Beni tutup ne yapacaksınız? Lütfen. İstediğiniz her şeyi yaparım. Ünvanlar, en üst rütbeler sizin olur. Krallığın en zengin adamlarından olursunuz."

"Sen bizi yanlış anladın Smirnow prensesi. Biz para, şöhret değil intikam istiyoruz. Biz ayrılıkçılarız." İşte o anda prenses onları anlamıştı. Amaçları aynıydı. İntikam. Eveline'a hiç yabancı bir kelime değildi. Bütün varlığı bu kelimenin üzerine kuruluydu hatta.
Biraz yürüdükten sonra adamlar bir akarsunun yanında kamp kurmaya karar verdi.

Eveline ise şu an nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. İki ülkenin sınırındalar mıydı? Bir türlü kestiremiyordu. En ufak bir fırsatta da kaçmaya çalışacaktı. Zaten bu adamlar savaşçı değildi. Sadece kendi krallığına baş kaldıran isyankar topluluktu. Elleri doğru düzgün kılıç tutmuyordu.

Büyük FedakarlıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin