Bölüm 4-Çekirge kaç kere zıplar?

198 19 4
                                    

     Güzel bir kolyenin ucuyken kızıl kora dönmüş demir parçası kıvılcımlar saçarak yolun taşları üzerinde seke seke gözden kayboldu. Beraberinde tutunduğu zincirin yarısını ve Miray'ın kurtulma umutlarının çoğunu da götürerek. Bir koruyucu tılsım daha paramparça olmuştu.

     Genç kız elindeki incecik gümüş zincirden geri kalanları hırsla ayaklarının dibine fırlattı. Artık bir işe yaramazdı. Eh, ucuz etin suyu kara oluyordu tabii. Parasına kıyıp daha iyi bir şeyler almalıydı.

     Zinciri tutan elinin sızısını görmezden gelerek olduğu yerde daha da büzüştü. Nefes nefese küçük kırmız bir arabanın arkasına sığınmıştı. Mahremiyeti fazla sürmeyecekti, biliyordu. Büyücü kadın harbiden güçlüydü. Deniz kenarında yürüyüş yapıyormuşçasına sakin, gözünü avına dikmiş bir aslan gibi kararlıydı. Naif bir vahşiliği de vardı. Abartısız, ölçülü hareketlerle adamın ciğerini göğsünden söküp eline verebilirdi. Miray'ın üstüne büyülerini gönderirken zerre acımamıştı, fakat kızı pek önemsemese de ne sözleriyle ne de bakışlarıyla açıkça onunla alay etmişti. Asalet dedikleri şey bu olsa gerekti her halde. Bir de güzeldi. Boyu posu, endamı... Ne canlar yakmıştı kim bilir?

     Miray silkelenip kendine gelmeye çalıştı. Düşmana hayran olmanın sırası mıydı şimdi? Güzelse güzel, tamam da o cadıya niye hayran olacaktı ki? Ona durduk yere saldıran, canına göz koyan birine... Dünya üzerinde adam mı kalmamıştı? Son büyü onu fena çarpmıştı galiba. Asaletmiş! Yesinler asaletini, diye mırıldandı Miray.  Güçte eşit olmadıkları ayan beyan ortada olmasına rağmen inatla üzerine gelmesinin neresi asildi acaba? Elindeki bir iki koruyucu tılsımı olmasa şimdiye çoktan nalları dikmişti. Son bir tılsımı kalmıştı. O da ne kadar işe yarardı, meçhul. Gözlerine ışık tutulmuş tavşancıklar kadar savunmasızdı. Ve bu durumdan kurtulmak için ne halt edeceği hakkında en ufak bir fikri yoktu.  

     "Kaybedemem!" diye fısıldadı kendi kendine. "O cadı beni anca rüyasında yakaladığını görür. Orda bile göremez hatta. Yelloz karı! İblis kıçı! Öff!"

     Gözlerini bir iki saniyeliğine kapayarak sessiz sessiz soluk almaya çalıştı. Sakinleşmeliydi. Soğuk kanlı olmalı, mantıklı davranmalı ve  iyi bir plan yapmalıydı. İyi bir plan... Evet, yapabilirdi. Yapabilirdi!

     "Nah yaparsın!"  Mantığının sesi aklının içinde çınladı. "Aslanın karşısında vıyaklayan kedi yavrusu gibisin. Zaten cıbıldak kıçınla neyine güvenip de o cadıya kafa tuttun ki? Havalara falan girmek neyine senin? Seni acısız bir şekilde öldürmesi için yalvarıyor falan olman gerekirdi."

     "Kes be!" diye hırıldadı Miray.

     Birden bir şangırtıyla olduğu yerde zıpladı. Korkusunun ince acısı kalbinden başlayıp, bacaklarından geçerek ayak parmağı sızlata sızlata akıp gitti.  Ne oluyor demeye kalmadan kahkaha atan oğlanların sesini duydu. Çatık kaşları daha da çatıldı. Birbirine sataşarak eğlenen birkaç salak yüzünden az daha kalpten gidiyordu. Yine de, bu tarafa gelmezler umarım, diye düşündü. Büyücü kadının kendi sadist eğlencesine onları da dahil etmesi hoş olmazdı.

     Oğlanların giderek uzaklaşan seslerini duyduğunda ister istemez rahatladı. Sindiği yerden kafasını çıkarıp sağı solu şöyle bir kolaçan ettikten sonra bir iki araba daha ileriye koşturdu. Büyükçe, siyah bir arabanın geceden daha kara gölgesinde durdu. Büyücüden ses seda yoktu. Garip yaratığı da etrafta uçuşmuyordu. Ne işler çeviriyor olabilirdi ki? Vaz mı geçmişti acaba? 

     Öyle bile olsa işini şansa bırakamazdı. Tekrar tekrar deneyimlediği üzere şans ondan yana pek olmuyordu. Tozlu yola çöküp düşünmeye çalıştı. Bu işten en az zararla nasıl sıyrılabilirdi? Cevaptan çok, zihni ona tuhaf bir oyun oynayarak çok eski bir anısını hatırlattı. Normaldi aslında, ölmek üzere olanların hayatları gözlerinin önünden geçermiş. Eh, zaten o da ölmekten fazla uzakta sayılmazdı. Çocukluğuna dair bir anıydı bu. Hayatın farkı olabilirdi, şansına küs ki böyle oldu temalı bir anı. Ortamın havasına uygun bir şey. Küçük bir çocuktu o zamanlar. Büzüşmeden sobanın önündeki geniş mindere sığabilecek kadar küçüktü. Sırtını sobanın tatlı sıcaklığına vermiş, gözlerini kapamış uyur numarası yapıyordu. Konuşmalar kesilmesin diye kıpırdamamaya çalışıyor, nefes alış verişlerine bile dikkat ediyordu.

AY IŞIĞI (DÜZENLENMEMİŞ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin