Bölüm 28-Öfke

196 16 4
                                    

     Bir saniye, belki bir saniyeden daha az sürmüştü.

     Gece önce kızın yüzündeki değişimi gördü. Koyu gözlerdeki kedi telaşı öfkenin aleviyle kavrulup gitti. Sonra alaylı bir müzikle raks eden dudakları kararlılığın sus notasıyla durdu ve ağır kayaların altında eziliyormuşçasına bir çizgi halini aldı. Parmakları çevik bir hareketle hançerin rotasını yeniden çizdi ve kız hançeri savurdu. Gece'ye doğru değil. Kendine doğru.

     Bu, Gece'nin üstünde ikinci defa düşünme gereği duymadığı bir hareketti. Elbette kızın o hançeri savuracağını farz ediyordu. Onun kanına sahip birinin aksini yapmasını düşünmek pek zordu. Ancak görünen o ki Miray babasının gururu kadar o deli kanını da taşıyordu.

     Gece'nin tomurcuklanıp açan şaşkınlığı yıldırımların ışığından kısa sürdü. Miray hançeri tam kalbine doğru çekerken ileri atıldı ve son anda kızın kolunu yakaladı. Uzun zarif parmakları kızın ince bileğini rahatça kavradı. Dal dal kökleriyle toprağı saran koca ağaçların sabitliğiyle kolu olduğu yerde tutup, bir milim dahi yerinden oynamasına izin vermedi.

     Hançer kumaşı geçip eti delmişti. İğne gibi sivri ucunun etrafında kızıl bir hale yavaşça büyüdü. Minik, ama keskin bir acı kalbinin üstünden omzuna doğru yayıldı. Miray acıya aldırmadan kor öfkesinin iyice cilaladığı alaycı, alaycı olduğu kadar da yalancı bir şaşkınlıkla sırıttı.

     "Aa! Hile yapıyorsun ama."

      "Sen de," dedi Gece büyücülere has o soğukkanlı kibirle. "Orası benim!"

     "Nah senin!"

     Miray hançeri kıpırdatamıyor olsa da gövdesi hareket ediyordu. Göğsünü hançere doğru ittirince, Gece de tuttuğu bileği kendine çekip hançeri kızdan uzaklaştırdı. Bileği biraz daha sıkınca acının şokuyla Miray parmaklarını açtı. Çelik avcundan kayıp boğuk bir tınlamayla yere düştü. 

     Silahı kaybetmek iyi olmamıştı. Yitip giden avantajının arkasından Miray yas tutup pes edecek de değildi ama. Hala yumrukları, olmadı tırnakları, yetmedi dişleri vardı. Kolu yana çekiştirilince, onun kazandırdığı ivmeyle Miray boştaki sol yumruğunu tüm kuvvetiyle Gece'nin kaburgalarının altına savurdu.

     Mesafe kısa, Avcılar da çevikti. Gece yumruğun geldiğini görmekten ziyade hissetti. Miray'ın bileğini bırakmadan, diğer elini kaldırıp avcuyla yumruğun önünü kesti. Etin ete çarpmasıyla çat diye bir ses duyuldu. Elinin kemikleri şöyle bir titrerken Gece, alaydan yoksun memnuniyetinin yüzünde ufak bir tebessümle kendini göstermesine izin verdi. Kız cılız falandı, ama göründüğünden kuvvetliydi. Bu yumruk sağlam bir tahtada bir göçüğe neden olabilirdi. Gece parmaklarını kapatıp, Miray'ın yumruğunu avcunun içinde hapsetti.

     İki elini de Gece'ye kaptırmış Miray'ın boşa giden yumruğunun hıncıyla gözü daha da döndü. Gece'nin pençeleri arasında esir olmuş kollarından destek alarak kendini yukarı çekti. Aradaki boy farkını biraz kapatsa yeterdi. Kapattı da. Ve var gücüyle kafasını Gece'nin suratına gömdü. İnsan gerektiğinde kafasını her türlü kullanabilmeliydi, değil mi?

     Buruna denk getiremese de bir noktaya kadar başarılı bir vuruştu. Alnı Gece'nin dudaklarını mükemmel bir şekilde bulmuştu.

     Odayı dolduran romantik müzik birden sustu. Mumların alevi titreşmeyi bıraktı. Kırık camdan nazlı nazlı içeri süzülüp gezinen bahar gecesinin hoş kokulu rüzgarı bile şaşkınlıktan olduğu yerde kalakaldı.

     Gece'nin öpülesi gül dudağında çirkin kıpkırmızı bir yara peyda oldu. Bir kan damlası yarada tomurcuklanıverdi. Büyüdü büyüdü, sonunda olduğu yere tutunamayıp, inci tende kızıl izler bırakarak Gece'nin çenesine doğru süzüldü.

AY IŞIĞI (DÜZENLENMEMİŞ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin