Bölüm 24-Yazevi

173 17 4
                                    

     Yazevi, şehrin dışında büyükçe bir tepenin üstündeydi. Ağaçlarla çevrili bir açıklığın ortasına kurulmuştu. Geniş arazisine rahatça yayılarak, kibirle yükseliyordu. Çam yeşili sivri çatısını bir kralın tacını taşıdığı gibi taşıyor, tekinsiz şöhretinden bir parça ödün vermiyordu. Yüksek duvarlı, bol pencereli bir evdi. Malikâne demek daha uygundu aslında, ama 'ev' kelimesi altın şamdanlarında yanan mumların alevleri kadar olmasa da kibrine bir nebze sıcaklık katıyordu.

     Oda sayısını bilen yoktu. Muhtemelen olmayacaktı da. Ama pek kendine özgü bir karaktere sahip olan Ev, bir eksilip bir çoğalan odalarının görünümüne rağmen sayının sabit olduğu konusunda ısrarcıydı. Bu durum da sihirli bir eve karşı kurnaz zekasını test etmek isteyen zavallıları şekerin arıları çektiği gibi çekiyordu. Avcısı, büyücüsü, iblisi fark etmez Ev'e meydan okuyan bir zavallı her zaman çıkar, odaları saymaya kalkardı. Yazevi de misafirperverliğinin yanında muzipliğini göstermekten bir gram çekinmezdi elbette. Bu günde oda sayımının ikinci günüydü ve arpa tanesinin boyu ne kadarsa Genç Büyücü de o kadar yol kat etmişti.

     Ev için eğlenceli zamanlardı, ancak içindeki ahaliye sorsalar, günah çıkartan günlerdi. Sabah koridorun sağında bıraktıkları odayı şanslılarsa akşam koridorun sonunda bulabiliyorlardı. Uşaklar tabak çanaktan çok mutfağın yerini arıyorlardı. Ama içlerindeki asıl korku başkaydı. Gözleri daima bir yerin üstündeydi. Yaklaşık üç dört yıl önce vukuu bulan hadisenin tekrar yaşanmasını geç, o günü hatırlamak dahi istemiyorlardı. Tek kelimeyle korkunçtu. Tavanda gezinen ölü tavuklardan bile ürperticiydi. Bir anda evdeki tuvaletler, banyolar ortadan kaybolmuştu. Hepsi! Tüm tuvaletler! Kaos ve utançla geçen bir gündü. Banyo yapmak neyse de, popolar rahata alışmışken doğal olarak kovalara işenmiyordu.

     Neyse ki bugün Efendi Gece geliyordu. Ev de kara mizahla soslandırılmış muzipliğinin yanına yeterince ciddiyet eklemiş, hazırlıklar boyunca makul davranmıştı. Tabii ki karakterinin doğası gereği odaları saymaya çalışan Genç Büyücü'yü canından bezdirmiş, sataşmaktan sadistçe zevk aldığı çamaşırcı kadını da ihmal etmemişti.

     Gökdeniz ve Çınar yanlarında küçük bir grup ile Gece'yi karşılamak için kapıya çıkmış bekliyorlardı. Çınar ne kadar hareketliyse Gökdeniz de o denli sabitti. Dimdik olduğu yerde dikilirken heykeller bile ondan daha canlı görünüyordu. Biraz daha öyle kalırsa kargalar onu ağaç falan sanıp üstüne tüneyecekti.

     Mozaik döşeli yol yemyeşil bahçeyi yara izi gibi kesip güneşin altında göz alıyordu. Beyaz araba ağır ağır yolu geçip, giriş merdivenlerine doğru yaklaştı. Gökdeniz şoför koltuğunda oturan oğlanın adını sanını öğrenmişti, ancak şahsen tanışıp ufak bir gözdağı vermek her zaman yararlı olurdu.

     Fısıltıdan biraz daha yüksek bir sesle, "Yaz," diye seslendi. "Ben konuşmadan oğlanın evden ayrılmasına müsaade etme, lütfen." Kısa bir duraklamanın ardından ekledi. "Kibarca."

     Son kelimesiyle tatlı bir mutluluğun söndüğünü hissetti. Kibar davranmanın eğlenceli bir tarafını göremiyordu Ev. Yine de bir tanrı heykelinin kafası aşağı yukarı sallandı. Gökdeniz'in hemen yanında, yaklaşık omuz hizasında havada süzülüyordu. Boynundan aşağısı olmayan taştan bir kafa için bu hareketi zarafetle yapmak epey zordu, ama o becermişti.

     Heykel kafası hareketlenince gurubun az gerisinde duran genç büyücü huysuzca kıpırdandı. Su toplamış tabanları sızlayıp, belinin ağrısı şiddetlendi. Odaları saymak için eve dün gelmişti ve Yazevi'ne olan hayranlığı nefretiyle beraber doğru orantıda artıyordu. Fakat şimdi bunlar mühim değildi. Genç adam heyecanını bastırmak için derin bir nefes aldı. Kaybettiği bir iddia yüzünden düştüğü bu deli çukurunda hayatının en müthiş anlarını yaşamak üzereydi. İddiayı kaybettiği için binlerce kez şükretti ve Efendi Gece'yi karşılayanlardan biri olmanın kibriyle göğsünü şişirdi.

AY IŞIĞI (DÜZENLENMEMİŞ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin