Bölüm şarkısı: Denmark+Winter // Every Breath You Take
Yorum belirtip bölümü votelamayı unutmayın!
Ağır adımlarla merdivenlerden inmeye başladığımda kafamda binlerce rahatsız edici soru dolaşıyordu. Parmaklarımı tek omzuma attığım sırt çantamın askısına dolarken derin bir nefes aldım ve içimdeki saçma endişe dalgasını söndürmeye çalıştım. Ders saati olduğu için koridorlar bomboştu. Ayakkabılarımın topuklarının ve kesik nefeslerimin sesleri birbirine karışıp koridorda yankılanıyordu fakat bunun dışında etrafta en ufak ses yoktu.
Bodrum katına gelene kadar omzumun üstünden çaktırmadan çevreyi kolaçan ettim. Şimdiden en az üç kameraya yakalandığımı biliyordum fakat bunun için yapacak bir şeyim yoktu. Derse girmediğim zaten yoklama sırasında ortaya çıkacaktı bu yüzden bunu kafaya takmamaya çalışıyordum fakat hiç huzurlu değildim. Dolabıma o notu Wes'in bıraktığını nereden bilebilirdim ? Ya okulda benimle uğraşmak isteyen birileri benimle kafa buluyorsa ? Ya işin altından başka şeyler çıkarsa ?
Fakat önümde gitmeme gibi bir seçeneğiminde olduğunu da sanmıyordum. Wes; kalbimin ve ruhumun gizli anahtarını ellerinde tutan o oğlan aynı zamanda bu dünyada hayır diyemediğim yegane kişiydi. Ona karşı koyamamam benim en büyük zaafımdı fakat bilmediğim bir sebepten ötürü ona hayır demek benim için imkansız gibiydi. Gerçi bu durumun nedenini içten içe bilmeme rağmen kabullenmemekte direniyordum. Fakat aramızdaki o görünmez bağ her geçen gün artarken ona sadece arkadaşım demek, kendime yalan söylüyormuş gibi hissetmeme sebep oluyordu.
Bodrumun nemli havası adeta tenime yapışıyor, içerideki rutübet tüylerimi diken diken ediyordu. Burada, eski sıralar, dolaplar ve sandalyeler denizinde kaybolmak çok kolaydı. Neyseki ben nereye gideceğimi iyi biliyordum. Wes'le gizli buluşmalarımızı sahiplenen bu virane yerde kaybolmazdım.
Terk edilmiş kimya labaratuarına girdiğimde ayağımın altında bir şeyler kıtırdadı. Yerler cam kırıklarıyla dolu olduğu için umursamadan ilerlemeye devam ettim fakat bu sefer adımlarıma biraz daha dikkat ediyordum.
Boş bir kaç tezgahı ve üstüme yıkılacakmış gibi duran dolap raflarını geçip duvar boyunca uzanan pencerenin önüne geldiğimde kilidi açmak için uzandım. Kolaylıkla açıldığına gördüğümde bir an duraksadım. Bu, yakın bir zamanda Wes'in de buradan geçtiğinin işaretiydi.
Pencereyi araladım ve pervaza tutunarak kendimi Bilgelik'in tenha arka sokaklarından birine attım.
Kalp atışlarımın kulaklarımda zonkladığını hissedebiliyordum. Gelen geçen var mı diye son bir kez çevreyi kolaçan ettim fakat görünürde hiç kimse yoktu. Wes'in öğle vakti neden bu taraflarda bir yerde buluşmak istemesine şaşırmamak gerekirdi.
Son sürat koşmaya başladım. Yarattığım hava akımı saçlarımı savuruyor, tenimi yalayıp geçiyordu. Bu hoşuma gitti ve o an kendimi daha iyi hissetmeye başladım. Endişe dalgaları hala midemi kemirmeye devam etsede koşmak, bunu daha katlanılabilir kılıyordu.
Kütüphane ve okulun kesişimindeki o yıkık dökük duvara kadar koştum. Onun silüetini gördüğümde adımlarım yavaşladı. Arkası bana dönüktü, rahat bir tavırla oturduğu yere dirseklerini dayayıp geriye doğru yaslanmıştı. Siyah saçlarını ve açık mavi gömleğinin gizlemeye yetmediği yapılı vücudunu gördüğümde bir an için endişe dalgaları uçup gitti ve tüm vücudumu tatlı, ılık bir his kapladı.
" Manzaranın tadını mı çıkartıyorsun Strayder ? "
Ukalalığına gülümsedim.
" Vücudunun ilgimi çektiğini de nereden çıkardın Harrison ? "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sınırsız | A Divergent Fanfiction 2
FanficClair, tek bir seçimin tüm hayatını alt üst edeceğini bilmiyordu, ta ki Seçim Günü ' nde Cesurluk ' u seçene dek . Her şey değişip, yeni bir dönem başlarken hiçbir şeyin -kendisinin bile- eskisi gibi olmayacağını bilen Clair bir kez daha, belki...