Bölüm 20

116 14 3
                                    

  Bölüm şarkısı: Selana Gomez | Survival. (Multimedia'da!)

 Rose'un Anlatımından.

 Daldığım düşüncelerden birinin beni sertçe sarsmasıyla sıyrılıyorum. Bakışlarım günün son ışıklarının terk ettiği şehirden ayrılıp beni rahatsız eden kişiye çevrilirken bile bunun Yankee'den başkası olmadığını biliyorum. Ona doğru döndüğümde sırıtıyor ve parmaklarımla sıkı sıkı tutunduğum eski trabzanlara doğru yaslanıyor. İlk başta ne yaptığına anlam veremediğim için ister istemez nefesimi tutuyorum, idrak ettiğimde ise kalbim onun yaptığı bu tehlikeli hareketle bir an için korkuyla sıkışıyor. Oysa o rahat bir tavırla kollarını önünde kavuşturup vücudunu öne doğru eğerken düşmemek için destek aldığı trabzanların küflü, çürümüş ve güvenli olmaktan çok uzak olduğunun farkında değilmiş gibi kaygısız görünüyor.

 Saçmalamayı kes! diye azarlıyorum kendimi. Düşeceği falan yok.  

 Ama hala içimde taşıdığım Fedakar yanımı bir türlü susturamıyorum.

 " Trabzanlara o kadar yüklenme." diyorum birden bire, ne söylediğim bilincinde bile olmayarak. " Güvenli değil."

 Yankee'nin kaşları yukarı kalkarken yaptığım aptallığı anlıyorum ve yüzüm ister istemez öfkeden kızarıyor. 

 " Her neyse." diye söyleniyorum azarlarcasına ve dikkatimi yeniden gün batımına vermeye çalışıyorum. Ama ona değil aslında kendime kızıyorum. " Oradan düşüp ölsen umrumda olmazdın."

 " Gerçekten mi ?" diye soruyor sahte bir üzüntüyle. Ve sonra ben daha ne yaptığının farkına varamadan trabzana yumruk atıyor. Demir parça, daha alçak binalardan birinin çatısına düşerken refleks olarak Yankee'ye sarılıp onu geriye çekiyorum.

 " Sen kafayı mı yedin?!" diyorum öfke ve şaşkınlık dolu bir nidayla aradan bir iki dakika geçtikten sonra nihayet kendime gelebiliyorum. Hıncımı Yankee'nin omzuna yumruk atarak almaya çalışıyorum ama o bunu umursamayarak pişkin pişkin gülüyor.

 " Umrunda olmadığımı sanıyordum." 

 " Bende bundan daha zekisin sanıyordum."

 Derin bir iç çekip sakinleşmeye çalışırken hala ona yaslandığımın farkına vararak biraz uzaklaşıyorum. 

 Gülümsemeye devam edip beni izliyor. 

 " Ne var ?" diye soruyorum en sonunda dayanamayarak. Bana neden bu şekilde baktığına anlam veremiyorum. 

 Omuz silkiyor. " Hiç. Yalnızca sinirini bozmak hoşuma gidiyor."

 Gözlerimi devirip trabzanların kenarına doğru yanaşıyorum yeniden ama bu sefer araya biraz mesafe bırakarak yere oturmayı tercih ediyorum.

 Yankee'de peşimden geliyor tabi ki.

 Yanıma otururken " Burada yapacak hiçbir şey yok üstelik." diye söyleniyor. 

 Aklıma yeni dank ediyor. " Senin Cesurluk'u gözetlemen gerekmiyor muydu ?"

 " Mola verdim." Ayakkabısının bağcığını çözüyor. " Herhangi bir şey olduğu yok zaten."

Bu yeni haber beni şaşırtmıyor ancak hayal kırıklığına uğramama da engel olamıyor.

 " Şey," Sorup sormamaya karar veremeyerek duraksıyorum. Ama Yankee ne demeye çalıştığımı anlamış olacak ki " Clair ve Dave'den bir haber yok." diyor durgun bir sesle. 

Ne düşündüğünü biliyorum.

 Clair ve Dave hiç birimize haber vermeden bizlerden ayrılalı tamı tamına iki hafta oldu ve Yankee dahil olmak üzere Cesurluk'taki patlamadan kaçıp Fedakarlık'a sığınan on iki cesurun onlara pek hoş gözlerle bakmadığını, akıllarına şüphe tohumlarının çoktan ekildiğini görebiliyorum.

Sınırsız | A Divergent Fanfiction 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin