Bölüm şarkısı: Shawn Mendes | Treat You Better.
Multimeadi'daki gif Clair'in şahit olduğu gün batımına biraz benziyor bu arada.
Keyifli okumalar.
Bölüm 19
Çitlere doğru uzanan yolu yürümenin daha kolay ve zahmetsiz olacağını düşünmüştüm fakat Parker'la birlikte önümüzde uzanan neredeyse bir insan boyu olan ot yığınına bakarken yanıldığımı anlıyorum. Başımı kaldırıp baktığımda devasa boyutlardaki çitlerin tepesini, çitlerin hemen arkasında batmakta olan güneşi görebiliyorum. Sıcaklık yavaş yavaş düşerken gece, yumuşacık bir örtü gibi güneşin üzerini örtüyor. Günün son ışıkları ufukta dans ederken gökyüzünü birbirinden farklı renkelere boyuyorlar.
Manzara karşısında nefesimin kesildiğini gören Parker " Daha önce hiç gün batımını izlemedin mi yoksa ?" diyor hayretle. Omuz silkmekle yetinip yürümeye devam ediyorum.
" Ciddi olamazsın." Kuşkuyla gözlerini kısıyor. " Hiç mi ?"
" Bilgelik'te gün batımını izlemekten daha önemli işlerimiz oluyordu." diyorum umursamaz görünmeye çalışarak. " Cesurluk'taysa - eh yerleşke yerin dibinde."
Parker'ın dudaklarından ufak bir kahkaha kaçıyor. " O yerden nefret ediyorum." Sanki birden yine oradaymış, su sızdıran duvarların arasında dolanıyor, nemli odalardan birindeki küf kokulu bir yatakta rahatsız bir uykunun kollarına kendini bırakıyor ve pek temiz sayılmayacak yemekhanede çikolatalı kek yiyormuş gibi bakışlarını boşluğa dikiyor. Gözlerinde, varlığını her saniye kendi içimde hissettiğim o yoğun özlemden ufacıkta olsa bir parça görmeye çalışıyorum. Fakat Parker yüzünü buruşturunca garip bir şekilde hayal kırıklığına uğrayıp Cesurluk'ta yaşamanın onun için gerçekten de bir işkence olduğuna kanaat getiriyorum.
" O kadar da kötü değildi aslında." diye geveliyorum ağzımın içinde neden Cesurluk yerleşkesini savunmaya geçtiğime anlam veremeyerek. Ama sebebini anlamam çok uzun sürmüyor ve cevap aklımda bir sönüp bir yanan uyarı lambaları gibi beliriveriyor ; çünkü orası senin evin.
Yürümeye devam ederken vücudumdaki her bir kasın şikayet etmeye başlayacak kadar yorulduğum gerçeğini görmezden geliyorum. Parker'ın yorulup yorumadığını anlamaya çalışarak ay ışığının aydınlattığı biçimli yüzünü, bal rengi gözlerini , yapılı vücudunu izliyorum. Emin ve yorulduysa bile hiç belli etmeyen adımlarla ilerliyor. Bende sesimi çıkarmadan onu takip ediyorum.
Gün içinde esen ılık rüzgar git gide sertleşiyor. Askılı bluzümün açıkta bıraktığı kollarım soğuktan ürperiyor.Terlediğim için çıkarıp sırt çantama teptiğim uzun kollu t-shirtümü çantamın içinden çıkarıp bluzümün üzerine geçirirken Parker duraksıyor.
" Üşüdün mü ? " diye soruyor samimi olduğuna inandığım ama yine de kendimi küçük bir çocuk gibi hissettirdiği için sinirimi bozan bir endişeyle.
" İyiyim." diye karşılık veriyorum çantamın fermuarını kapatırken. Fakat Parker'ın siyah deri ceketini üzerinden çıkarıp bana vermesine engel olamıyorum.
" Gerek yok." Adımlarımı hızlandırıp önüne geçiyorum. Aramızdaki mesafe açılırken arkamdan koşuşturduğunu işitiyorum.
" Evet kelimesiyle ne alıp veremediğin var senin ?" Ceketi omuzlarımın üzerine atıp itiraz etmeme fırsat tanımadan yeniden önüme geçiyor. Somurtarak ceketi üzerime geçiriyorum. Sıcacık deri kısa sürede vücut sıcaklığımı normale döndürüyor. Parmaklarımla ister istemez çokça giyilmekten yumuşamış deriyi okşuyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sınırsız | A Divergent Fanfiction 2
FanficClair, tek bir seçimin tüm hayatını alt üst edeceğini bilmiyordu, ta ki Seçim Günü ' nde Cesurluk ' u seçene dek . Her şey değişip, yeni bir dönem başlarken hiçbir şeyin -kendisinin bile- eskisi gibi olmayacağını bilen Clair bir kez daha, belki...