Bölüm 15

146 16 4
                                    

 Herkese merhaba! Öncelikle bu kız üç aydır bölüm atmıyor öldü mü acaba diye düşünenlere şunu söyleyeyim; ölmedim, çok şükür yaşıyorum. Üç aydır bölüm yüklemememin bir sürü sebebi var fakat  bunları buraya yazıp uzatmak istemiyorum açıkçası.Bu bölümü normalde sanırım pazartesi günü yayınlamıştım. Tam anlamıyla istediğim gibiydi ve cidden içime sinmişti. Fakat cuma günü baktığımda Wattpad'in bölümün yarısını sildiğini fark ettim ve çok sinirlenip, bölümü o halde okumamanız için yayından kaldırdım. Neden böyle olduğuna dair en ufak bir fikrim yok. Silinen kısmı az önce oturup tekrar yazdım. Eski hali kadar beğenmesemde fena olmadı sanırım. Sizi daha fazla bekletmemek için yayınlıyorum çünkü eksik bölüme yazılan o iki yorum cidden içime dokundu, hikayeyi takip eden olduğunu görünce mutlu oldum. Umarım beğenirsiniz.

 Bölüm şarkısı: Linkin Park | Numb. (Multimedya'da!)

 Keyifli okumalar!

  Bölüm 15

Kanepenin küf kokusu ve kırık pencereden içeri dolan dingin hava uykumun son kırıntılarını silerken gözlerimi açıyorum ve beni izlediğini görüyorum.

Ani bir refleksle elimden destek alarak yattığım yerde doğrulurken " Seni uyandırmak istememiştim." diye fısıldıyor mahçup bir şekilde.

Bir kaç saniye sonra uyuya kaldığım salondan farklı bir odada olduğumu anlıyorum ve içime bir korku giriyor. Carrie. Beni tekrar bulmuş olabilir mi ?

Tanıdık bir bir yüz bulabilmek için bakışlarımla hızla odayı tarıyorum ve rengi atmış kırmızı halının üzerinde her şeyden habersiz, uyuyan Evelyn'i görüyorum. Kalp atışlarım yavaşlarken derin bir nefes alıyorum.

" Kabus gördüğümü sanmıştım."

Alnımda biriken ter damlalarını bluzümün ucuyla silerken yüzüme düşen saç tellerini elimin tersiyle itiyorum.

Parker pür dikkat beni izlemeye devam ediyor fakat hiçbir şey söylemiyor. Yüzünde tıpkı sert sonbahar rüzgarına boyun eğmiş narin çiçekleri andıran, durgun bir ifade görüyorum. Göz altlarındaki morluklar bana uzun süredir uyumadığını ispinyonluyorlar. Ama her şey bir kenara ben, onun derinlerinde sakladıklarını biliyor, görebiliyorum.

" Saat kaç ?" diye soruyorum saçma bir soru olduğunu bilerek.

Omuz silkiyor. " Hiçbir fikrim yok."

 İkimizin de sessizliğe sığındığı bir kaç garip dakikada birbirimizi incelemeye devam ediyoruz.

 " Parker," diyorum boğuk bir sesle. Bakışlarımı ondan ayırıp üzerimdeki battaniyeye çeviriyorum. " Sana karşı ellerinde koz olarak tutukları kim ? "

 Parker gözlerini bile kırpmamasına rağmen tüm vücudunun gerildiğini hissediyorum. Dudaklarını birbirine bastırıp ellerini birbirine bağlarken teni ay ışığının altında olduğundan daha solgun görünüyor. Kafasındaki düşüncelerin canını ne kadar yaktığını ilk defa tüm çıplaklığıyla gördüğüm için ürperiyorum.

 " Kardeşim. " Yutkunuyor. " Adı Carter. "

 " Carter. "diye tekrar ediyorum bunu neden yaptığımın farkında olmayarak.

 " Ona söz verdim Clair." diye fısıldıyor. Ses tonundaki ızdırap kalbimi binlerce parçaya ayırıyor. Birden bire göğsüme bir ağırlık otururken nefessiz kalıyorum. " Onu oradan çıkaracağıma dair söz verdim."

" Sana yardım edebilirdim." 

Histerik bir kahkaha atıyor. " Bana güvenmezdin." 

" Şimdi de güvenmiyorum."  diyorum kelimelerin gerçekliğini ve acısını hissederek. " Sana güvenemem." 

 Gözlerime yaşlar dolsada ona bakmaya devam ediyorum. Nasıl hisettiğimi onun bana gösterdiği gibi bende ona göstermek istiyorum.

 " Clair, " diye fısıldıyor bir kez daha. 

 " Yapma. İsmimi o şekilde söyleme."

  Derin bir nefes alıyor. " Keşke geçmişi silebilsem fakat yapamam. Eskisi gibi nasıl olabiliriz bilmiyorum. Bana her baktığında hissettiğin tek şeyin hayal kırıklığı olacak olmasından nefret ediyorum ama bunu nasıl değiştirebilirim bilmiyorum. "

 Zalim bir dürtüyle , "Değiştiremezsin. " diye cevap veriyorum. 

 Gerçeği kabullenmiş bir şekilde, " Değiştiremem." diyerek beni onaylıyor. " Bu yüzden buradan gitmem gerek. "

Tüm benliğim aynı anda duruyor ve yalnızca bir saniyeliğine kendimi bu  uyuşukluğa kaptırmaya izin veriyorum.

" Nereye gidebilirsin ki ? " diye soruyorum hissettiğim korkuyu görmesine izin vermeyen düz bir sesle. " Carrie asla peşini bırakmaz."

" Büro'ya. Ve daha sonradan da çitlerin dışındaki bilinmeyen şehirlerden birine." Bakışlarını birbirine kenetlendiği ellerinden ayırıp bana bakıyor. " Güvenli bir yere. "

" Parker bu - " Söyleyecek doğru kelimeleri bulmaya çalışırken panikliyorum. Başımı iki yana sallarken " Asla başaramazsın." diyebiliyorum sadece.

" En azından denemiş olurum. Ayrıca kardeşime söz verdim. Onu oradan çıkaracağım. "

Ona bu söylediğinin ölüm fermanını imzalamakla aynı anlama geldiğini söylemek istiyorum. Büro'ya girmesi bir yana Carrie'nin yardakçılarına yakalanmadan çitlerin dışına çıkması mümkün bile değil.

Ama ses tonundaki kararlılık ve bakışlarındaki kıvılcım, bana fikrini değiştirmemin adeta imkansız olduğunu bağırıyor. Buraya kadar, diye düşünüyorum titrememek için dişlerimi sıkarak.

" Biz ne yapacağız ? " diye soruyorum sitem dolu bir sesle elimdeki son kozu oynadığımı bilerek. " Yardımına ihtiyacımız var. "

Parker 'ın dudakları seğiyor ve ellerini çenesine dayarken zihnimde yankılanıp dursada görmezden geldiğim o sessiz çığlığı duyduğunu fark ediyorum. Benim sana ihtiyacım var, diye bağırıyor cılız o ses, neden görmüyorsun ?

" Hepinizin bana güvenmekle ilgili ciddi problemleriniz varken size nasıl yardım edebilirim bilmiyorum. " diye yanıtlıyor beni dürüstçe. " Ayrıca elinizde bir planınız yok."

" Parker," diye mırıldanıyorum hissettiğim panik dalgasını zar zor bastırarak. "Gitme."

Parker kaşlarını çatıyor. Ne yapacağını bilemeyen bir ifadeyle bana doğru eğilirken " Clair." diye fısıldıyor hemen ayaklarının dibinde konuşmamızdan habersiz uyuyan Eveleyn'i uyandırmamak için. "Burada asıl konu benim değil senin ne yapmak istediğin."

Susuyorum. Parker'ın kelimeleri sinir bozucu bir ses gibi zihnimde yankılanıp duruyor; ne yapmak istiyorsun ?

Çitlerin dışındaki kaos ortamını düşünüyorum; Yıllardan beri bizi oyalamaktan başka bir işe yaramayan, inancımız daha da kötüsü benliğimiz haline getirdiğimiz topluluk sistemini. Kalıplara girmeye zorlandığımızı yoksa topluluksuzlar gibi dışlandığımızı, Uyumsuzlar gibi katledildiğimizi. Bilgelik'te, kafeslere kapatılan, varlıklarının hiçbir değeri yokmuş, nefes almaları önemsiz bir detaymış gibi hissettirilen insanları.

Aşık olduğu kız ve onu kurtaracağına dair söz verdiği kardeşi arasında sıkışıp kalan, karşımda bitkin bir ifadeyle bana bakan bal rengi gözlerin sahibini.

Benim için yaşamak istediği hayattan vazgeçen Eveleyn'i, güç kelimesinin vücut bulmuş hali gibi görünsede geçmişindeki hayaletlere karşı hep güçsüz düşen Wes'i.

Ne zaman boğuluyormuş gibi hissetsem beni tutan, bir parçam olduğunu yıllardan beri görmezden gelmeyi seçtiğim çocuğu, Dave'i.

Vedalaşmadan hemen önce babamın bakışlarındaki korkuyu, annemin beni korumak için sakladığı sırları.

Bugüne kadar güvendiği tek şey kimliği olan ama onu daha yeni yeni keşfeden kızı.

Kendimi.

Oturduğum yerde dikleşiyorum. Hissettiğim uyuşukluk ve çaresizlik kayboluyor, kanımın adeta damarlarımda kaynadığını hissediyorum.

" Parker." diyorum bana sonsuzluk gibi gelen bir sessizlikten sonra. " Artık ne yapmak istediğimi biliyorum." 



Sınırsız | A Divergent Fanfiction 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin