Bölüm 9

168 22 17
                                    

Bu bölümü @hiddenocean'a ithaf ediyorum. Telefondan yazdığım için nasıl ithaf yapacağımı bilmiyorum fakat bilgisayara geçince halledeceğim ^^ .

Tüm vücudum alev alev yanarken titreyen ellerimle ondan uzaklaşmaya çalışıyorum. Karnıma var gücüyle tekme atarken çoğalan acı bir kez daha tüm vücuduma yayılıyor. Gözlerimin içinde siyah benekler dans ederken avıyla oynayan aslan misali çevremde ağır adımlarla gezindiğini görüyorum. İçimi öyle bir öfke sarıyor ki var olduğunu bile bilmediğim bir güçle ayağa fırlayıp ona doğru hamle yapıyorum. Fakat buna şaşırmıyor ve yumruğu suratımla buluşunca afallıyorum. Ağzıma kan doluyor.

" Zavallı." diye tıslıyor Parker tüylerimi ürperten bir acımasızlıkla. " O kadar zavallısın ki..."

Terden sırılsıklam olan ellerim mermer zeminde kayınca alnımı yere çarpıyorum. Başım zonkluyor, boğazıma dolan kanı yere kusuyorum. Yeniden bana hamle yapmasını bekliyorum fakat Parker acele etmeden, sanki ağır çekimdeymiş gibi, beni sırtüstü çevirip dizlerimin üstüne çıkıyor. Belinden silahını çekerken panikle kasılıyorum. Hayır, diye düşünüyorum dehşete düşerek, Parker bana bunu yapmaz. Hayır.

Bir şey söylemek, onu tekrar tanıdığım o tatlı çocuğa döndürmek için bir şeyler yapmak istiyorum.

" Parker, bu sen değilsin."

  Kolumu kavrayıp beni kendine öyle bir güçle çekiyor ki kolumun yerinden çıktığını sanıyorum. Yüzündeki vahşi ifade koyulaşıyor. Bu hali bana o kadar yabancı geliyor ki ses tellerim yırtılana kadar çığlık atmak geliyor içimden.

Kolumu kurtarmak için debelenirken beni ameliyat masalarına savuruyor. Bana yardım edecek birilerini bulmak amacıyla etrafa bakınıyorum. Dave. Neden burada olmadığını merak ediyorum. Neden yanımda değil, o da Parker gibi benden nefret mi ediyor ?

Bir sürü sivri nesnenin durduğu cam sehpaya çarpınca dengemi saklamak için yumruklarımı yere bastırıyorum. Gözüme parlak bir nesne çarpıyor; bir neşter. Parker elindeki silahla karşımda belirmeden hemen önce neşteri sapından kavrıyorum. Gözlerindeki donuk bakıştan yeniden bana saldıracağını biliyorum. Kaslı bedeninden ve silahından beni alt etmesinin zor olmayacağını bildiğim gibi.

Bana acı çektirmek istiyor. Kanımı akıtmak ve neyin olduğunu bilmediğim bir şeyin intikamını almak için.

Bakışları elimdeki neşterle yüzümde dolaşırken dudakları yukarı kıvrılıyor.

" Bana karşı hiçbir şansın yok."

Titrememi durdurmak için tırnaklarımı avuç içime bastırıyorum. Elimdeki neşteri biraz daha sıkı kavrarken gözlerim Parker'dan ayrılmıyor.

" Sana zarar vermek istemiyorum." diyorum fakat kelimeler dudaklarımdan çıkar çıkmaz bunun o an söylenebilecek en aptalca cümle olduğunu fark ediyorum.  

Dudaklarından soğuk bir kahkaha çıkıyor. Beni bir tehdit olarak görmediği açık.

" Bana zarar vermek mi ? " Kahkahası duruyor. " Hadi durumu eşitleyelim o halde. " Silahını bir an bile tereddüt etmeden odanın diğer ucuna atınca bir an ne yapacağımı şaşırsamda neşteri ayağımın dibine bırakmakta gecikmiyorum.

Rahat fakat bir o kadar da her şeye hazır bir vaziyette bana bakarken ilk hamleyi benim yapacağımı düşündüğünü görebiliyorum çünkü onun gözünde zayıf ve öfkeliyim. Ona zarar vermek istemiyorum fakat o beni öldürmek için kol gözlüyor bu yüzden de çaresizim.

" Parker bu sen değilsin. Sen bana zarar vermezsin. "

Beklemediğim bir anda bana doğru atılınca beynim alarm veriyor. Tüm bedenim geriliyor. Yumruğu suratımla buluşmadan hemen önce kenara kaçıyorum. Elimi omzuna bastırıp kendimi toplayabildiğim tüm güçle sırtına atıp onu yere yapıştırmaya çalışıyorum. Fakat bu bile ona dengesini kaybettirmiyor. Kafasını aşağı eğip eliyle bacağımı kavrayıp beni sırtından atmaya çalışırken kolumu boynuna doluyorum.

Tırnaklarını parmaklarıma geçiriyor. O kadar çok bastırıyor ki acıdan gözlerim yaşarıyor. Dudağımı ısırıp dayanmaya çalışıyorum. Ona zarar veremem, düşüncesi zihnimde yankılanıp duruyor. Fakat içgüdüleriminin kontrolü bırakmasına izin vermiyorum. Boynuna yaptığım baskıyı arttırırken. tüm vücudum kavurucu bir hisle dolup taşıyor. Parker can havliyle ellerimi çözmeye çalışırken yaralı bir hayvan gibi dört dönüyor. Tüm bedenimi ona yaslarken anlamsız bir nida atıyorum.
Parker'ın teni buz kesiyor ve hareket etmeyi bırakıp yere çöküyor. Geri çekilip nefes almasına izin vermem gerektiğini bilsemde kollarımı bir türlü çekemiyorum.

Zaman duruyor. Zihnimin üzerinde, orada olduğunun farkında bile olmadığım bir örtü kalkıyor. Parker'ın kahverengi saçları gözlerimin önünde siyaha boyanırken bocalıyorum. Kollarım gevşerken altımdaki beden benden uzaklaşmak için ileriye doğru bir adım atıyor. Deli gibi öksürüp ondan çaldığım nefesleri telafi etmek istercesine göğsü bir inip bir kalkıyor.
"Clair-" diye soluduğunu duyuyorum. Fakat Parker'ın değil. Dave ayağımın altında zar zor doğrulup iri iri açtığı gözleriyle bana bakıyor.

Sendeliyorum ve başım dönmeye başlıyor.

"Sen- " Cümlemi tamamlayamıyorum. Hissettiğim o tarifsiz hissin yakıcılığı hala damarlarımda geziniyor. O vahşi arzunun tadını alabiliyorum.

Similasyon bitiyor. Hissettiğim korku saçma bir hayranlığa karışıyor. Carrie bunun yeni bir simülasyon olduğunu söylediğini hatırlıyorum; içimizdeki gerçek korkuları tetikleyeceğini ve biz bunlar savaşırken gerçeklikten kopacağımızı. Bunları öylesine yoğun bir soğukkanlılıkla söylemişti ki bana neden açıklama yaptığını bile sorgulamamıştım. Oysa cevabı biliyordum.

Carrie bize gerçek benliğimizi göstermeye çalışıyor ve biz bununla yüzleşirken acımızla alay ediyor. Bir Cesur'un genlerinin çoğu saldırganlığa yöneliktir. Asla pes etmeyen bir kana susamışlığa. Biz uysal değiliz. Ve gerektiğinde birilerini gözümüzü kırpmadan öldürebiliriz. Bu kişi bizim için önemli olsa bile.

Bunu yapamayacağını düşünüyordum. Beni ne kadar zorlarsa zorlasın onun eline asla düşmeyeceğimi.

Şimdiyse Dave'in boynundaki kızarıklığa ve şok olmuş suratına bakarken yaptığım şeyin tam olarak bu olduğunu açık bir şekilde görüyorum.

İçimdeki boşluğu kapatmadığım sürece Carrie'nin pençesinde olacağımı gördüğüm gibi.

İyi ya da kötü, kısa ya da değil bu bölümü yazdıktan sonra resmen hafifledim. Normalde bölümü başka bir şekliyle geçen hafta yayınlamıştım fakat içime hiç sinmediği için bir kaç ekleme yaptım, büyük çoğunluğu beğenmiştim. Wattpad yaptığım güncellemeleri silene kadar mutluydum bile diyebilirim. Fakat sonra sinirden tüm bölümü silip kendime yazmak için biraz zaman tanımaya karar verdim. Kısacası en azından öbür bölüme kıyasla daha çok sevdim fakat fikirlerinizi merak ediyorum. Geçtiğimiz bölümlerde yazdığım simülasyon sahnelerini çok sevdiğinizi söylemiştiniz. Lütfen votelamasanız bile ne düşündüğünüze dair yorum bırakın. Yazdıklarım mükemmel değil biliyorum ve kendimi geliştirmek istiyorum. Lütfen, eleştirilerinizi çekinmeden söyleyin çünkü buna ihtiyacım var.

Dipnot: Bölüm 10 büyük ihtimalle Parker'ın ağzından olacak.

 

Sınırsız | A Divergent Fanfiction 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin