BÖLÜM DÖRT
“KAYIT”“Aslında ne oluyor biliyor musun, Hüma?” genç adam, kesilmiş elini Hüma’ya uzatmış, sargı beziyle sarılışını izliyordu. “Bazı insanlar için hayatın bu kadar kolay oluşu ve benim her şey için tırnaklarımı kazıya kazıya çabalamam zoruma gidiyor.”
“Biz buna hayat diyoruz Koray. Çabalamasaydık, ona ulaştığımızda haz duymazdık.” Hüma, beyaz bezle Koray’ın elini sarmayı nihayet bitirmişti.
“Bak… İki yıldır senin için de çabalıyorum, ne oluyor? Elim yine boş!” Gülerek, sıradan bir şey söylüyor umursamazlığıyla konuşuyordu Koray. Bu kıza karşı içinde beslediği umutlar her gün susuz kalıp çürürken, o buna gülümseyerek yanıt vermeyi öğrenmişti. Zorla güzellik olmazdı, biliyordu. Kan, Hüma’nın adını sayıklayarak damarlarında gezinirken, o yalnızca kızın arkadaşı olmakla yetiniyordu. Arada sırada kendisiyle ilgilenmediği, ona gösterdiği özenin bir gram bile karşılığını almadığı zamanlar oluyor ve öyle zamanlarda da hafif bir fırtına kopartıyordu; kıskançlık ve serzeniş fırtınası… Onun dışında ise, bugün olduğu gibi, Hüma’nın yalnızca onun arkadaşı olabilmeyi kabul etmesini gülerek karşılıyordu.
“Ondan mı bu kadar hırsla çaldın bu kemanı? Tellerinin elini kesmesine izin verecek kadar.”
“Ne o, benim için üzüldün mü yoksa küçük kız?”
“Küçük kız demeyi kes Koray. Yalnızca bir yaş büyüğümsün diye… Hem, arkadaşım değil misin, üzülemez miyim?”
“Doğru, arkadaşınım senin. Sadece arkadaşın.” Sağlam eliyle yere düşmüş olan kemanını aldı ve özenle kutusuna yerleştirdi. Biraz evvel bütün sınıfın önünde hırsla çalarken sayfaları etrafa saçılan nota defterine ve kırılmış keman tellerine baktı. Sayfaları eğilerek yerden toplamaya başladı.
“Bırak, yardım edeyim” diyerek etrafa saçılmış olan yaprakları toplamasına yardım etti Hüma. Özenle bir dosyaya yerleşti, buruşmuş kâğıtları. “Bunlar senin en değerli hazinen değil mi, Koray? Neden bu kadar kolayca etrafa saçıyorsun?”
“Hayatın da böyle olduğunu gör diye, Hüma. Bak, senden başka hangi arkadaşım kaldı yanımda? Kim sardı, kesik elimi? Güya, en değerli dostlarım hepsi… Bu sayfalar gibi buruşarak saçıldılar etrafa.”
“Biraz evvel sana üzüldüğüm için beni azarlamayı biliyorsun ama.”
“Hadi gel, bir kahve ısmarlayayım sana. Sinirlerin yatışsın.” Genç kız, sinirlerinin yatışmayacağından emindi ancak belki bir umut düzelir diye kabul etti. Koray’ın elindeki keman kutusunu alarak çıktı sınıftan. Koray ise arkasından sırıta sırıta geliyordu.
Koray, kafeye gelip masaya oturduklarında tanıdık olan garsona iki filtre kahve getirmesini söylemişti bile.
“Biraz evvel, senin için çabaladığımı söylemiştim ya hani…” Derman’dan bahsedeceğinden dolayı, kıskançlığın yavaş yavaş vücudunu sardığını hissetmeye başlamıştı. “Sen de neredeyse bir yıldır o adam için uğraşıyorsun, Hüma. Söylesene, neden?”
“Ne, neden, Koray? Ne demeye çalışıyorsun? Senin çabanla, benimkisi bir mi?”
“Bir değil de ne Hüma? Allah aşkına, bana bu adamın peşinden neden koştuğuna dair mantıklı bir açıklama yap. Söz veriyorum, bir daha sormayacağım.” Her ne kadar duymaktan korktuğu şeyler nedeniyle sinirlerinin gerildiğini hissetse de kendisine hâkim olarak bağırmamaya, sesini yumuşak tutmaya çalışıyordu. Hüma’nın okuldaki bir hocaya karşı herhangi bir duygu besleyeceği ya da beslediği düşüncesi onu öyle ürpertiyordu ki… Tarifi yoktu.
“Ne düşünüyorsun bilmiyorum, Koray. Ancak o saçma düşüncelerini at kafandan. Ben sadece…”
“Evet, Hüma. Sen sadece ne?”
“Ben sadece…” Söylerse, eğitim hayatı bitebilirdi belki de. Başkaları tarafından öğrenilmemeliydi. Bunu ilk önce Derman Hoca duymalıydı.
“Sen sadece ne Hüma? Seni, o Allah’ın cezası herifin peşinden koşturan neden ne?” Bu sefer sesi yüksek çıkmıştı. Oturdukları masaya yönelen gözleri tek bir bakışla savdıktan sonra, sesini biraz daha düzene koyarak devam etmesi gerektiğini anladı.
“Bunu sana şu an söyleyemem Koray. Ama inan bana, düşündüğün gibi değil.”
“Peki Hüma, düşündüğüm ne?”
“Saçmalıyorsun Koray… Tamamen saçmalıyorsun.” Hüma, çantasını hararetli bir şekilde karıştırmaya başladı. Aradığı her neyse bir an evvel bulmak istiyordu. Sonunda içinden bir kutu çıkardı ve Koray’a uzattı. Bu bir krem kutusuydu.
“Al şunu, akşama eline sürersin.”
Ve hızla masayı terk etti genç kız. Ardında ise “Nereye gidiyorsun? Daha kahve gelmedi!” diye bağıran bir Koray bıraktı.
*****
Önündeki ekranı gerilim filmi izlercesine pür dikkat izliyordu. Kaçıncı defa başa sardığını saymamıştı bile. Ancak hiçbir izleyişinde kızın ne yaptığına dair en ufak bir kıpırtı oluşmadı zihninde. Kız kapıdan içeriye giriyor, masadaki defteri inceliyor, sonrasında kitaplıktaki defterlerden birine birkaç not düşüyordu. En sonunda o defterlerden birini alarak oturduğu koltukta uyuyakalmıştı. Bu kızın bu odaya nasıl girebildiği, daha doğrusu anahtarı nereden bulabildiği ise ikinci bir soruydu.
Bilmem kaçıncı izlemesinden sonra laptopunun ekranını kapattı ve hızla kitaplığının önüne gitti. Defterlerin bulunduğu, alttan üçüncü rafta gezindirdi bakışlarını. Hüma’nın eline alıp incelediği defteri tek bir bakışta tanıdı ve hemencecik aldı onu yerinden. Sonrasında ise, birkaç gece öncesinde Hüma’nın oturup uyuyakaldığı koltuğa oturdu. Yorulmuştu, yavaş yavaş kasları çekiliyor gibi hissetti. Belirtilerin günden güne arttığının bilincinde olmak en çok canını yakandı ancak Arif’in dedikleri aklına geldikçe bu düşünceyi ertelemek istiyordu. Sağ eliyle çevirdiği sayfalara düşünceleri kanca takıp gidiyordu. Her bir diğer yaprakta, Hüma’nın neden bu defteri böylesi bir inceleme altına aldığını anlamaya çalışıyordu. Sonrasında en son sayfaya geldiğinde, bu defterin o olduğunu anladı. Uzun süredir üzerinde çalıştığı bir bestenin notalarını barındıran bu defter, yarım bırakılmıştı. Ve Hüma, diğer hiçbir sayfayla oynamamış, yalnızca son sayfadaki birkaç notayı düzeltme gereksinimi duymuştu. Bunu o kadar profesyonelce yapmıştı ki, kamera kayıtlarını incelemese sayfaların üzerinde herhangi bir oynama olduğunu anlamayacaktı.
“Bu kızın derdi ne?” diye mırıldandı. Gözlerinin önünde kızın kendisini özel olarak dinletmekte ısrar eden silueti belirmişti. O büyük gözlerinin içinde gördüğü kararlılığı, kızın karşısına her çıktığında tekrar tekrar görüyordu.
Bunca zaman nasıl bu kızı fark etmemiş oluşunu ise bilmiyordu. Bir yıl öncesinde de kendisinden ders alıp almadığını birkaç gün önce kayıtları inceleyerek öğrenmişti. “Derman! Kendine gel!” diyerek fırlatmıştı elindeki geçmişe dönük dosyaları. “Bu yaptığın yanlış! O sıradan bir öğrenci!” diye haykırmıştı mantığı. O da mantığını dinlemesi gerektiği kanaatiyle devam etmek istiyordu yoluna. Ancak biliyordu ki, bu inatçı kız, bu gözlerinde kararlılığın en koyu tonunu gördüğü Arap kökenli kız, kendisine bu konuda hiç yardımcı olmayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-Di'li Geçmiş Zaman
Aktuelle Literatur"En sevdiğim zaman -di'li geçmiş zamandır benim. Yaşadığım her an, bir önceki anıma özlem duyarım çünkü." 22 Eylül 2015'te wattpad'de ilk defa yayımlanmaya başlanan bu kitabın bütün telif hakları şahsıma aittir.