Bu bölümü, kitapta benim kadar emeği olan Özge Erkin'e ithaf ediyorum. Karakterlerimizin isimlerinin annesi kendisidir arkadaşlar :)
Son olarak, görsel için yine Funda Kınalı'ya teşekkürler. Ellerine sağlık :* :)
Ve yorumlarınızı esirgemezseniz sevinirim.
Keyifli okumalar!
BÖLÜM İKİ
"İNAT"
Sonu hazin biten konserin ardından yalnızca iki gün geçmişti. Bu sondan haberdar olan yalnızca iki kişi vardı; Derman ve Arif. Asistanına dâhi bir şey belli etmemişti Derman. Biliyordu ki, belli ederse bütün okul durumunu öğrenir ve bu da onun kariyerinin bitişini resmederdi. Bu sebeple "kişisel nedenler" öne sürerek, okuldaki yoğunluğunu bahane ederek gelecek konserlerini iptal etti. Kendince bir şeylerin varlığını gizliyordu ve bu vaziyetin yakında geçmesi için dua etmekten başka bir hâl çaresi düşünemiyordu. Annesini hatırladı bir an, o gün "Kötü bir rüya gördüm oğlum" dediğinde onu ciddiye almayışına gülümsedi şimdi. "Ana yüreği işte, hissediyor belli ki" diye geçirdi içinden. Sahi, annesi onu aramasını söylemişti ve o hâlâ aramamıştı. Bembeyaz olan çalışma masasının üzerindeki telefonuna uzandı ve 2 numarayı tuşladı. Annesi hızlı aramalarda birinci sıradaydı, başına bir şey gelebilme korkusuyla kaydetmişti bütün yakınlarını.
"Çok şükür aklına gelebildim! Ben sana konserden çıkınca ara demedim mi?" Kulağı tırmalayan o tiz bağırtının etkisini biraz olsun azaltmak istercesine yüzünü buruşturarak uzaklaştırdı telefonunu. Sesin azaldığını hissedince ise tekrar kulağına dayadı ve konuşmaya başladı.
"Aklımdan çıkmış sultanım, kusuruma bakma. Biliyorsun, çok yoğunum."
"Anneni unutacak kadar yoğunsun hı? Peki, öyle olsun." Kadının kırılgan sesi her harfte kendisini belli ediyordu. Biraz önceki bağırtısı yok olmuş, yerini oğluna gücenmiş bir annenin sesi almıştı. Biliyordu Derman, annesinin özür dilemesi için böyle yaptığını biliyordu. Bir kırıldığında böyle oluyordu sesi, bir de kendisine "evlen artık" diye ısrara başladığında... İlk başlarda hafif esen bir rüzgâr gibi tatlı tatlı ısrar ediyor, sonra oğlu onu reddedince bir fırtına etkisiyle gücünü gösteriyordu. Tıpkı biraz önce telefonu açtığında olağan gücüyle bağırması gibi...
"Nerede iki gün önceki beni düşündüğü için telaşlanan, nazikçe konuşan Nazife Sultan, nerede şimdiki... Lütfen anne, özür diledim işte. Belki... Belki haftaya yanına gelirim, inzivaya ihtiyacım var." Öylesine, bir çırpıda konuşmuştu, gitmek de nereden çıkmıştı şimdi? Sonrasında düşündü, "biraz gider kafamı dinlerim. Hem, Karadeniz havası iyi gelir" diye geçirdi içinden. O sırada kadın ise oğlunu bir yılın ardından televizyonlardan değil de, o hasret kaldığı kokusunu içine çeke çeke görecek olmanın verdiği sevinçle kocasına kaş göz işaretleri yapıyor, kendince müjdesini veriyordu.
"Gerçekten mi? Hani çok yoğundun?"
"İptal edebilirim her şeyi, hiç mühim değil. Sizleri de çok özledim." Nazife Hanım olabilecek en büyük gülümsemesini yerleştirdi şimdi yüzüne. İlk söylediği "Hani çok yoğundun?" diye serzenişi tamamıyla ağız aramak içindi, bunu oğlu da kendisi kadar iyi biliyordu.
"O zaman ben hazırlıklara başlayayım."
"Hayır, hiçbir hazırlık yapma. Yapacağın tek hazırlık yol hazırlığı olsun." Şaşırdı annesi, daha yeni gelmeyecek miydi oğlu? Ne yolundan bahsediyordu?
"Ne yolu yahu?"
"İlk önce Hopa'ya, oradan da köye gideceğiz."
*****
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-Di'li Geçmiş Zaman
General Fiction"En sevdiğim zaman -di'li geçmiş zamandır benim. Yaşadığım her an, bir önceki anıma özlem duyarım çünkü." 22 Eylül 2015'te wattpad'de ilk defa yayımlanmaya başlanan bu kitabın bütün telif hakları şahsıma aittir.