O hırçın geçen günlerin gözlerinin önünde yeniden canlanmasını bölen tek şey sandalyenin gıcırdamasıydı. Yarım saattir beklediği genç adam sonunda gelebilmişti ancak yanlış bir zamanlamaydı bu. Üç yıl evvelinde yaşadığı iç hesaplaşmalar bölünmemeliydi, hele de Özerk gibi biri tarafından. İçine girdiği üç haftalık depresyon sürecini hatırladıkça, kendisine kızıyordu.
"Nasıl bu kadar canımı yakmayı başardım?"
Evet, bilinçaltının derinliklerine gönderdiğini sandığı bu düşünce ara ara ziyaretine gelip, kafasının içerisinde çan çalarak yankılanıyordu. Aslına bakılırsa, o günleri herkesten arınmış bir şekilde geçirmiş olması şimdiki sahip olduğu benliğini şekilleştiren etmendi, bu nedenle pişman değildi. Ne o zamanlarda yaşadığı zihin bulanıklığı ve dağınıklığı, ne de Hüma'nın yanında bulunmayı seçtiği o çizgi... Hiçbirinden şikâyetçi ya da memnuniyetsiz değildi. Onu tek rahatsız eden, hatırına geldiğinde küçük bir iç sızıntısı oluşturan şey kendisine bunları yapmaya izin vermesiydi.
Hepsini bir kenara bırakıp, şimdiki zamana dönüş yaptı. Karşısındaki gencin ne kadar geç kaldığını somut bir biçimde göstermek adına eli ve bakışları saatine gitti.
"Sonunda gelebildin" o, içindekileri saklamayı Hüma'yla yaptığı o son konuşmada bir sandığa koyup, kilitlemişti. Düşündüğü her ne varsa, yine çekinmeden dile getiriyordu.
"Provam vardı, keyfimden geç gelmedim. Hem, hayırdır, ne bu şiddet? Çok mu özledin beni?" Baştan sona kinaye kokan cümleler, ikisinin de ağzında eğreti duran ezici bir gülümsemeye neden oluyordu.
"Hasretinle yandı gönlüm, Özerk." Bulundurduğu kinaye buram buram burunlara nüfuz ederken, Özerk de şimdilerde çok uzaklaştığı eski dostuna ayak uydurmayı ihmal etmedi.
"Hayırdır, kemanı bırakıp tarz değişikliğine mi gideceksin?"
"Tam üstüne bastın! Asıl tutkumu yıllarca gizlemiştim oysa."
"Bu kadar yeter galiba, günlük espri kotamızı doldurduk sanıyorum. Sadede gelelim şimdi, ne oldu?" Merakla kaşları havalanıp yeniden iniyordu. "Neden bu kadar alelacele, hem de büyük bir istekle çağırdın beni? Bak, geçen günkü konuyu açacaksan baştan söyleyeyim, Hüma'yla bir alıp veremediğim yok. Yalnızca, üzerine düşmeyen şeylerle ilgileniyor." Genç adama etrafa savurduğu elleri eşlik ederek düşüncelerini desteklemesine yardım ediyordu. "O kız" dedi, Hüma'nın görüntüsü gözünün önüne geldiğinde göz kapaklarını kırpıştırarak, "Derman Hoca'nın asistanı olduğumu bütün evren biliyorken o kızın bunu yok sayması.. Ona yönelik zarar oluşturabileceğini düşündüğüm her şeyde önlem alıyor olmam akıllarda soru işareti bırakabilecek bir şey değil."
"O kadar çok konuşuyorsun ki Özerk... Biraz sakinleş." Bahsedilenlerden duyduğu memnuniyetsizlik yüzünün herbir kırışığından belli oluyordu. "Hüma değil bu sefer konu. Aslında, dolaylı olarak o belki de... Neyse, ben anlatayım, sen dinle. İkimizin de bu masada ne kadar zorlukla durduğumuzu biliyorum. O sebepten uzatmaya lüzum yok."
Özerk'in gözlerine baktığında, umursamazlıktan başka bir şey göremiyordu. Onun şu an ihtiyacı olan şey ise tam zıddı, onaylandığını, dinlenildiğini bilmekti. Ancak karşısındaki genç adam başını bir sağa, bir sola sallayıp durdukça odaklanıp anlatması, dinlenildiğine inanması çok güçtü. Nasıl ki Özerk onu umursamaz bir şekilde dinlemeye devam ediyorsa, o da büyük bir iç çekerek aynı umursamazlıkla konuşmaya devam etti.
"İlk olarak" dedi, başparmağını kaldırıp soracağı soruları numaralandırırken; "Derman Hoca neden günlerdir okula gelmiyor?"
İkinci sorusu için yüzük parmağı öne çıkmıştı ki ağzını açmasına müsaade etmeden sabırsızlığıyla durdurdu onu.
"Bundan sana ne?" Kaşları havalandı Özerk'in, "Dersini bile almıyorsun."
"Ama Hüma alıyor."
"İkili ilişkilerinizin oluşturduğu sorumluluk duygusuna bulaşmak istemiyorum, mide bulandırıcı." Gelirken aldığı çikolatasının son kırıntısını ağzına atıp ayaklanıyordu ki, Koray durdurdu onu.
"Odaklanman gereken konu Hüma ile olan ikili ilişkimizin boyutu değil, Özerk. Lütfen, ilk defa rica ediyorum."
"Evet, sen daha çok tehdit etmeyi bildiğin için. Bu durum biraz şaşırtıcı."
"Özerk..." Sonuna doğru uzayan ve yükselen heceler, durumun ne kadar ciddi olduğunun altına imzasını atıyordu.
"Tamam, sustum" dedi pes ederek, "Bu sefer ciddiyetle dinleyeceğim, söz. Derman Hoca hakkında ne öğrenmek istiyorsun?"
"Neden derslere gelmediğini ve neden ellerinin titrediğini... Bana bu soruların cevabını verirsen, uzunca bir süre ayağına bağ olmam."
Dudağının sağ yanı ezici bir gülümsemeye teslim olurken, Koray'a iyice yaklaşıp, yalnızca ikisinin duyabileceği bir şekilde sordu;
"Önümüzdeki müzikal seçmelerinde bulunmayacak mısın yani?"
"Evet."
"Hüma'nın sizin üzerinizde bıraktığı etkiye bak sen! Müzikallerden bile uzaklaştırıyor... Ama ne teklif edersen et eski dostum, benden hiçbir şey öğrenemezsin."
Özerk, ketum duruşunu hayatı boyunca bozmayan bir gençken Koray'ın ona böyle bir teklifle gelmesi elbette akıl kârı bir iş değildi. Koray da bunun farkındaydı elbette. Düşmanının karşısına cephanesiz çıkacak kadar akılsız değildi.
"Hüma, Derman Hoca'nın sağlık problemleri olmasından şüpheleniyor." Bunu der demez, Özerk'in yüzündeki değişimi incelemek için bir iki saniye bekledi. Oyunculuk yeteneği üzerine tartışma açılamayan bu gencin ancak saniyelik değişimleri fark edilebilirdi, o da dikkatli gözler tarafından. Ve Koray buna zaten sahipti. Özerk'in o iki saniye içerisindeki göz bebeklerinin büyüyüşünü izlemek, doğru yolda ilerlediğini hissettiriyordu. "Bu şüphenin yayılması kimsenin işine gelmez. Ne okul yönetiminin, ne magazincilerin, ne de bizim."
"Öyle bir şey olması durumunda, bu okul başımıza yıkılırdı. Merak etme sen, her şey yolunda."
"Buna inanmamı bekleme, Özerk. Seni biraz tanıdıysam eğer, savunma mekanizman şu an şaha kalkmış, gelecek hamlemi bekliyor. Bense, sahaya bir piyon sürerek soruyorum; Derman Hoca'nın neyi var?"
"Zamanını böyle şeylere harcama Koray." Başından beri kimsenin duymamasından emin olmak için eğdiği başını hızla çekti. "Benden bu konuda bir şey öğrenemezsin. Sen kemanınla falan uğraş, Hüma'nın gönlünü nasıl kazanırsın onu düşün. Zira bu yolun sonu pek de iç açıcı değil."
"Ha, diyorsun ki öğrenmen gereken şeyler var ama benden değil. Güzel..." dedi, zafer kazanmışlığın timsali bakışlarla; "Bunu bilmek de güzel. Bak, istemsiz bir şekilde yine bana bir şeyler öğrettin. Teşekkürler." Özerk'in omuzuna art arda üç kere vurup, biraz evvel genç adamın kalkmasına müsaade etmediği masadan bu sefer kendisi, elinde zaferin hediyesi bayrağıyla kalktı. Artık emindi, Derman Hoca'nın gizli bahçesinde öğrenilmesi yasak olan bazı şeyler vardı. Hüma'ya bu konudan ne derece bahsedeceğini bilmiyordu. Gerçi onun nazarında Hüma zaten her ne oluyorsa, onların farkındaydı. Yalnızca suyun altında kalanları, gün yüzüne çıkarıp öğrenmek istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-Di'li Geçmiş Zaman
Tiểu Thuyết Chung"En sevdiğim zaman -di'li geçmiş zamandır benim. Yaşadığım her an, bir önceki anıma özlem duyarım çünkü." 22 Eylül 2015'te wattpad'de ilk defa yayımlanmaya başlanan bu kitabın bütün telif hakları şahsıma aittir.