BÖLÜM 13 "TAKINTI"

94 19 10
                                    




Merhabalar, artık işsiz bir öğretmen değilim, bu sebeple miniklerime fazla daldim ve bölüm paylaşmayı unutmuşum. Lutfen kusuruma bakmayın :)

Iyi okumalar!
Sevgiyle.

BÖLÜM ON ÜÇ"TAKINTI"

Büyük bir irkilmeyle aralanan gözlerinin karşısında ilk gördüğü şey Arif'in merak içinde kendisini izleyen yüzüydü. Kaç kere uyanması için seslendiyse de, Derman bir türlü bu seslenmelere cevap vermemiş ve uyanmamıştı. Uykusunda gördüğü, can alıcı kâbuslar yine gün yüzüne çıkmış ve yine onu kovalamaya başlamıştı. Sarmaşıklarla kaplı yollardan geçerken kesilen ellerini yeniden görmesinin başka bir açıklaması yoktu.

Derman, uyanır uyanmaz yattığı çekyattan doğrulup ellerinin hâlâ yerinde olup olmadığını kontrol etti. İlk önce havaya kaldırdı onları, sonra usulca açıp kapadı, hâlen işlevini yerine getirip getirmediğinden emin olmak için... Öyle bir rüyaydı ki biraz evvel savaştığı, mağlup olunca ancak uyanabilmişti.

"Şu soğuk havada kan ter içinde kaldın, Derman. İyi misin? Ne gördün?" Hışımla mutfağa gidip su getirmişti Arif. Bir denizkızına hayat verir gibi uzattı suyu arkadaşına.

"Merak ediyorum Arif, rüyalarının seni hiç boğduğu oluyor mu?" Bir dikişte bitirdiği suyun bardağını iade ederken sordu, "Uyanmak için yorganı sıkıyor musun?" Merak ediyordu Derman, diğer insanlar da kendisi gibi miydi? Rüyalarından kaçarlar mıydı? Atlıyorlar mıydı kendisi gibi yüksek tepelerden, sarmaşıklarla dolu, kesici labirentlerde koşuşturup duruyorlar mıydı?

"En son ne zaman güzel bir rüya gördün, Derman?"

"Çok önceden Arif. Hatırlayamadığım bir geçmişten bu ana görmüyorum."

"Kalk, sobanın üzerinde su ısıttım, duş al. Çok terledin. Biraz zihninin dağılmasına ihtiyacın var..."

Geldikleri günden beri ağzını açmamıştı Derman. Neredeyse üç gündür evde duyulan şeyler yalnızca Arif'in "yemek hazır, kahvaltı hazır, çay hazır" gibi kurduğu cümlelerdi. Onun haricinde ne Derman ağzını açıp tek kelime ediyordu, ne de Arif bunun sebebini merak edip soruyordu. Aslında, sormasına gerek yoktu. En yakın arkadaşının her hareketini anlayacak kadar zaman geçirmişti onunla ve şimdi de biliyor, görüyordu; Derman buraya inziva için, kendini dinlemek için gelmişti. Bu yüzden de onu rahatsız etmiyordu. Ancak şimdi, üç günün ardından ilk defa onu bu kadar kötü görmüştü. Artık bir şeyler demenin vakti gelmişti.

Derman duştan çıkıp üzerini giydiğinde, dışarıdaki kar da usul usul yere inmeye başlamıştı. Arif, birazdan Derman'ın ne yapacağını bildiğinden, hiç tereddüt etmeden Artvin'den, Nazife Sultan'dan aldığı çayı sobanın üzerinde hemencecik demleyip, pencerenin kenarına koydu. En yakın arkadaşı ise tam da tahmin ettiği yerde, cam kenarındaki sandalyede oturmuş, çaylıkların üzerine usul usul düşen karı izliyordu.

"Bazen şu zamana kadar biriktirdiğim her şeyi, işimi, kariyerimi bırakıp şu köye temel atasım geliyor. Sonra, arkamda bırakacaklarımı düşünüp vazgeçiyorum. Aslında, hayat birilerini düşünerek yaşamak için çok kısa ama bazı şeyler elimizi, kolumuzu bağlıyor." Gördüğü kâbusu zihninin derinliklerine gönderip, farklı bir konuya giriş yapmıştı. Aslına bakılırsa, onca kaçışların nedeni ona göre şehir yaşamının ve stresinin ta kendisiydi.

"Ne gibi şeyler?"

"Aile... Derya ve Enes'i İzmir'de nasıl bırakıp gelebilirim buralara? Ben onları bırakırsam, ablam nasıl dayanmaya devam edebilir ki? Sırf bu yüzden ben de bu saçma hastalık ve tedavi zırvalıklarına katlanmıyor muyum zaten?"

-Di'li Geçmiş ZamanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin