BÖLÜM 12 "İYİ YA DA KÖTÜ"

107 16 6
                                    


Yeni kapağımızla yepyeni bir başlangıç diliyorum. :)

Sürç-i lisan ettiysem affola!

Keyifli okumalar.

Seygiyle! :)

BÖLÜM ON İKİ

"İYİ YA DA KÖTÜ"

"Senin bu çocukların hep böyle bey! Görüyor musun? İnsan önceden arar, haber eder ki hazırlık yapayım... Ama nerede senin çocuklarındaki bu düşünce? Hadi kendinizi düşünmüyorsunuz, torunumu düşünün ve biz geliyoruz diye haber verin! Belki çocuğun canı bir şeyler istiyordu?"

Nazife Hanım bütün bir ailenin karşısına toplanmış olmasının verdiği mutlulukla, biraz şımarıklık yapıyordu. Onun derdi elbette ki kendisine haber verilmesi ya da verilmemesi değildi. Bu anı uzun zamandır kollamış ve şimdi ise avı beklemediği bir şekilde yakalamış, iki çocuğunu ve torununu karşısında görmüş olmasını takiben gerçekleşen şaşkınlıkla böyle konuşuyor, eh biraz da her zamanki serzenişlerini yansıtmak istiyordu, o kadar.

"İsterse sen hemen yapar, halledersin Nazife Sultan. Senin elinden ne kurtulabilir ki?" Derman'ın annesinin bu telaşına verebileceği tek tepki gülmek olurken, Derya ancak cevap verebildi.

"Doğru ya, benim elimden ne kurtulabilir ki şimdi siz kurtulasınız? Kalkın bakalım, sofrayı herkes birlikte kuracak!"

O anlarda Derman ve Derya birbirlerinin gözlerinin içine bakıp aynı cümleleri geçirdiler akıllarından. Derman sofra hazırlayamaz... Her ne kadar atakların kalıntıları yüzde doksana yakın bir oranda temizlenmiş olsa da hâlâ sol elinde geçmek bilmeyen bir titreme ve uyuşukluk varken, bunun annesi gibi biri tarafından fark edilmeme gibi bir olasılık yoktu.

"Derman biraz dinlenmeli bence sultanım, son iki haftada çok yoruldu."

"Taş attı da kolu mu yoruldu yahu? Ah, kusuruma bakmayın, beni üç haftadır hiç aramadığı için bihaberim ne yaptığından!"

"Çok yoğundum Nazife Sultan... Okuldaki dersler, konserler..." Bu dünyada affetmeyeceği bir şey varsa o da yalandı Derman'ın. Hele de birinin gözlerinin içine baka baka söylenilen yalanlar... Yaşamı boyunca korktuğu, kaçtığı duruma hastalığını öğrendiğinden beri kendisi düşüyordu. Hem de en yakınları karşısında... Bazen, öyle bir an oluyordu ki bunun sırtına yüklediği ağırlığın altında ezilip kalacağını, üzerinden tanklar geçeceğini ve kendisini kazısalar bile ezilip yapıştığı yerden kaldırılamayacağını düşünüyordu. Bu gidişle de başına gelecek olan buydu zaten, tabi ona göre.

"Önceden konserlerinden evvel arar, duamı isterdin. Bakıyorum da, artık buna ihtiyaç duymuyorsun!"

"O nasıl söz sultanım?" Annesinin gönlünü almak için boynuna sardığı kolları daha da sıkmıştı. Gücüne kavuşuyor ve hissediyor olmak ancak bu kadar iyi hissettirebilirdi. "Senin duan olmasaydı, bugün burada olabilir miydim?"

"İyi iyi, öyle olsun. Otur dinlen sen. Biz Derya'yla hazırlarız sofrayı."

"Sofrayı hazırladıktan sonra da köye doğru hazırlık yapın, olur mu annem?"

"Peki oğlum, nasıl istersen." Köy lafını duyduktan sonra ancak anlayabildi yaşadıkları, takviminden fazla olan kadın. Derman köye ancak inzivaya çekilmek istediği vakitlerde giderdi. İşten, konserlerden daraldığı, boynundaki papyonunun kendisini yüz metre derinlikteymiş gibi boğduğu ya da herhangi bir bestesinde çıkmaz sokaklara girip yol haritasını yeniden çizmek istediğinde, böyle ansızın gelir ve annesinden köy hazırlığı yapmasını isterdi. O hazırlıkların hepsi de uzun süre yetecek çay, belki birkaç yiyecek ve köyle kendisini sıcak tutacak giyeceklerdi. Orada, Derman'ın medyadan, asistanından gizlediği küçücük bir evi vardı, ailesininkiyle aynı arazi içerisinde, aynı çay bahçesinin köşesinde... Bacaları farklıydı bu iki evin, bir de giriş kapıları... Kışın tüten dumanlarının barındırdıkları bile farklıydı. Derman'ın evinin çatısından yükselen o dumanlar, yeni bir kurtuluş arayan çaresiz bir tutsağın ağıtlarını içeriyordu, annesininkiler ise oğluna duyduğu endişe... Bu nedenle "Köy hazırlığı yapın" dediği an kadının bütün serzenişleri havada asılı kalmış, bütün şımarıklığının havası sönüp yere sinmişti.

-Di'li Geçmiş ZamanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin