Keyifli okumalar herkese!
Ek olarak, Fikret Kızılok'un naif sesine bir tek ben aşık değilimdir. Bölümü yazarken çok yardımcı oldu bana, aşağıya da ekledim, belki siz de dinlemek istersiniz. :)
BÖLÜM 9.1; KUM"Eriyor kumları zamanın
Kayboluyoruz her bir takvim yaprağıyla"
Islak bir Çarşamba sabahına uyandığında, yüzünde artan ergenlik sivilcelerini aynanın karşısına geçip tek tek kurcaladığı yaşlardaydı. Çok değil, şimdiden iki, belki de üç yıl evveldi. İstanbul'un kalabalığına yeni yeni alıştığı o günlerde, ailesinden her daim uzakta eğitim görmüş olmanın verdiği özgüvenle "ben her şeyin üstesinden gelirim" düşüncesi bir adım dahi ötesine gitmezken bir anda çıkıvermişti bu kız karşısına. Filtre kahvesini eline almış, oturacak boş bir masa ararken etrafı tarayan bakışlarıyla buluşunca başlamıştı her şey. Sonrasında ise kendisini bu kızın yanında, yöresinde bulmuştu. Saatin içerisindeki kumlar birbiriyle yarışırcasına hızla akarken, nasıl olduğunu anlamadığı bir biçimde karışıyordu Hüma'ya. Bu hırçın kızı her görüşünde, ki bu görüşmeler neredeyse her gün oluyordu, yer yer sinirleniyor, yer yer yumuşuyordu ona karşı. Biliyordu. Her ne kadar o zamanlar toy bir delikanlıdan öteye gidemiyorduysa da, hissettikleri çoğu zaman hakikatle kendi dünyasında kurguladıklarını ayırt etmesine müsaade etmiyorsa da, onu her görüşünde durma derecesine gelen kalbi biliyordu; Hüma için o bir arkadaştan öteye gitmiyordu, gitmeyecekti. Zapt etmeye çalıştığı duyguları onu her görüşünde somut bir hâl alıp karşısına dikilirken, gerçekle kurguyu ayırt etmesi de pek de akla yatkın bir davranış değildi. Hoş, onunla tanıştığından beri hiçbir davranışı mantık çerçevesi dâhilinde değildi ki! Yıllardır her anının sırdaşı olan enstrümanları bile onun için oluşturuyordu melodileri. Kemanının telleri yayıyla buluşurken onun adını fısıldıyordu kulaklarına. Hâl böyleyken, ondan uzaklaşması ya da Hüma'ya kontrolü dışında gerçekleşen bu ilgisinin azalması beklenemezdi. Ona olan ilgili tavırları öyle bir hâl almıştı ki, Hüma da bu katlanılmaz olmaya başlamıştı. Güvendiği, sevdiği bir yakının ona böylesi duygularla yanaşması günden güne boynuna bir ip geçiriyor ve Koray'la geçirdiği her anın sonunda o ip boğazını sıkıyordu. Bu öyle bir hâl almıştı ki, günün birinde boğazına dolanan o urganı çekip attı hırsla ki bu da Koray'ın olgunluğa adım attığı, bugünkü ruh halinin kemikleştiği gündü. O şiddeti büyük, sarsıntıları her hücrede hissedilir fısıldaşmalarla geçen tartışmanın tek nedeni Koray'ın Hüma'nın ciğerlerinden gelen öksürük sesi için "doktora gidelim" diye ısrar etmesiydi. Kemanını bile yere bırakmış, iki elini kullanarak sergilediği jestlerle ikna çabalarına girişmişti. Kampüsün yeşille kaplı bahçesinde etraflarından geçen diğer öğrencilerin o an hararetli bir tartışmanın geçtiğine kanaat getirdiği dakikalarda, Hüma insanlar karşısında mahcup olduğunu düşünüyordu. Koray ise hiç kimseyi umursamıyordu. Tek umursadığı karşısındaki kızdı, onu ikna etmekti.
"Daha dün gittim, Koray. Sakin olur musun?"
"Demek ki işe yaramıyor! Gidelim işte tekrar, içim rahat etmiyor, Hüma. Lütfen."
Dakikalarca içinden çıkamadığı bu tartışma sonunda, aylardır dolan bardak bir "doktor" meselesi yüzünden taşıyordu.
"Bırak Koray, bırak!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-Di'li Geçmiş Zaman
Ficción General"En sevdiğim zaman -di'li geçmiş zamandır benim. Yaşadığım her an, bir önceki anıma özlem duyarım çünkü." 22 Eylül 2015'te wattpad'de ilk defa yayımlanmaya başlanan bu kitabın bütün telif hakları şahsıma aittir.