Gidişin bir kurşun gibiydi.
Ne durdurmaya gücüm yetti
Ne de yönünü değiştirmeye.
Ne silahı tutan elini kırabildim
Ne de o güzel kalbini.
Elim varmadı eline.
Tutsam çekecektin.
Gözlerine son bir kez bakmadım.
Nefretle bakıyorlardı yüzüne bakmaya korktum galiba.
Hiç kimseden korkmayan ben...
Senin bakışlarından korktum.
Çok gidiş gördüm ben.
Her giden her hoşçakal diyen geri döndü
ama sen var ya sen dönmeyecektin.
Hoşçakal bile demedin.
Son bir sarılma bile yoktu.Gidişin bir kurşun gibiydi.
Deldi geçti yüreğimi.
Ellerimle tutabilecek kudretim yoktu kurşunu.
Giderken ne ayaklarının altından yolları alabildim.
Ne de o beğenmediğin ayağı aksak sandalyeye seni bağlayabildim.
Gidişini izledim öylece limandan kalkan gemi gibiydin.
El sallamadın ve arkandan su dökmedim.
Yağmurlar yağdı.
Yapraklar döküldü.
Üst komşunun çocuğu kar topu oynadı.
Her mevsim sensizliği tattı.Gidişin bir kurşun gibiydi.
Kim öğretti sana gitmeyi?
Elveda demediğinden hâlâ geri döneceksin sanırım.
Ve elveda diyemediğimden her yer hep sen.
Duvara bakma oradaki fotoğrafını unuttum.
Cüzdanda ki ise kalmış öyle haberim yoktu valla.
Mektuplardaki şiirlerin hepsi sana sanma.
Mektuplar mı?
Hangi mektuplar?
Çöptekiler mi yoksa yazamadıklarım mı?
Hep bir romana başlayacaktım.
İçinde bir sen bir de ben olacaktım.
Ve sonu mutlu bitecekti.
Geri kalan ise gidişinden kalma bir kurşun.
Yüreğimin ta derinin de.
Söküp atabilsem iyileşeceğim ama söküp atamıyorum.
Her gün ölüyorum.
Her gün kendime unutturuyorum kurşunu.
Ama öyle bir acısı var ki kahpe kurşunun.
Öyle bir acısı var ki.
Meğersem sensizlik yüreğe saplanan kahpe bir kurşundan farksızmış.