Fırsat-20

101 9 2
                                    

Sabaha kadar yatağımda dönüp durdum. Kavgalı olduğumuz zamanlarda bile kendimi ona bu kadar uzak hissetmemiştim. Kimseye bağlanamayan Duncan, yeni kız arkadaşıyla vakit geçirmek için işini bile umursamıyordu. Yorganla boğuşup tekrar döndüm. Neden böyle bir şey yaptığını anlamıyordum. Eğer ciddi bir ilişki istiyorsa neden beni değil de o kızı seçmişti? Bir anda gerçekleri anladım. Beni hiçbir zaman o tarz bir kız olarak görmüyordu. O şekilde hoşlanmıyordu ya da yeterince hoşlanmıyordu. Nefes alırken bile zorlandığımı hissettim. Onun bu kadar derinime işlediğini fark etmemiştim. Derinlerde bir yerde karmaşıkta olsa bir ilişki yürütebileceğimizi düşünmüştüm. Kendime bu kadar izin verdiğime lanet okudum. Bütün yaz çektiklerimden sonra kendime verdiğim sözler boşunaydı işte. Kendimi benimle ilişki bile yaşamak istemeyen birine kaptırmıştım. Şimdide bunun pişmanlığını yaşıyordum. Beni bin kez uyarmasına rağmen yine de ona kendimi kaptırmışım. Bana ümit vermemişti, ona kızmam yanlıştı. Yinede canımı bu kadar yaktığı için ona kızgındım. Kafamı yastığa gömüp düşünmemeye çalıştım. Ne kadar çok düşünürsem o kadar çok canım acıyordu. Ona ne zaman bu kadar çok bağlandığımı bilmiyordum ama olmuştu işte. Şimdiyse yapmam gereken tek şey ondan uzak durmaktı. Etrafımda dolanmasını artık kaldıramazdım. Bu tamamen farklıydı. Kızın biri için işten izin almış, okulu asmıştı. Evden çıkıp çıkmadıklarını bile bilmiyordum. Ben onu düşünürken o kendisine kalıcı birini bulmuştu. Uyku tutmayacağını anlayınca örtülerden kurtulup duşa yöneldim. Artık düşünmek yoktu.

Duştan sonra üstüme sade bir şeyler giyip kendime kahve yaptım. Koltuğa iyice yerleşip telefonu elime aldım. Jeremy'nin verdiği karttaki numarayı yazıp ekrana bakakaldım. Kendi kendime bunu onun inadına değil, paraya ihtiyacım olduğu için yaptığımı söyledim. Cesaretimi toplayıp aradım. Saat onu çeyrek geçiyordu. Bu saatte uyanmamış bile olsa telesekreterine mesaj bırakabilirdim. Biraz çaldıktan sonra boğuk bir sesle telefonu açtı.

"Çok önemli biri olsan iyi olur. " dedi. "Uyandırdım sanırım. " dedim dudağımı ısırırken. Karşı taraftan gelen çarşaf sesinden sonra "Tanrım, Summer. Sen misin? " dedi. Sesi hala uyku yüzünden boğuk çıkıyordu. "Evet, uyandırdığım için üzgünüm. Teklifini kabul ettiğimi söylemek için aramıştım. Beklersem vazgeçeceğimden korktum. " dedim. Gülüşüne karşılık zayıfça gülümsedim.

"Lütfen bunun rüya olmadığının söyle. Gerçekten kabul ediyor musun? " dedi şaşkın bir sesle. "Evet, gerçekten kabul ediyorum. Tek sorun çalışma saatlerim sanırım. Çekimleri ona göre yapmamız gerekicek. Neyse sen lütfen kaldığın yerden devam et. Kendine gelince beni arasın detayları o zaman konuşuruz. " dedim. Gülüp "Tamam, ben her şeyi ayarlarım. Seni öğleden sonra ararım. Detayları haber veririm. Teşekkürler. " dedi. "Ne için? " dedim safça. "Kabul ettiğin için. Görüşürüz. " dedi kapatmadan önce. Telefona bakakaldım. Doğru şeyi yapmış olmak için içimden dua ettim.

Telefonu sehpanın üzerine bırakırken kapı çaldı. Kızların gelmesi için erkendi. Koltukta arkama yaslanıp çalmasına izin verdim. Bu saatte her kim geldiyse umurumda değildi. Eğer yakın biriyse zaten telefondan arardı. Kapı zili sonunda sustu. Kahvemden bir yudum alıp sessizliğin tadını çıkarttım. Bu sırada aklıma yapmam gereken bir diğer telefon konuşması geldi. Babamı arayıp arabamı geri istiycektim. Artık Duncan'ın beni bir yere götürmesine müsaade edemezdim. En iyisi şimdiden konuşup en kısa sürede arabama kavuşmaktı.

"Günaydın baba. " dedim sakince. "Günaydın Summer. Nasılsın? " dedi. Sesi oldukça keyifli geliyordu. İçimden çok keyifli olması için dua ettim. "Gayet iyiyim. İş buldum. Çalışıyorum. " dedim. "İş mi buldun? " derken sesi ciddileşti. Sanırım arayış sebebimi geri dönmek istememe bağlamıştı. Çabucak vazgeçeceğimi sanıyorsa yanılıyordu. Derin bir nefes alıp "Evet, iş buldum. Şık bir restoranda çalışıyorum. Aslında ben seni bir şey istemek için aramıştım. Para değil baştan söyleyeyim. " dedim. "Gerçektende çalışıyorsun demek. Peki, benden ne istiyorsun? " dedi. Şimdiden sesi sertleşmişti. Çalışmamın hoşuna gitmediğini biliyordum. Eve dönmemi istiyordu. Sakin bir şekilde konuşmaya devam ettim. "Sadece arabamı geri istiyorum. Aynısı olmak zorunda değil. Modeli umurumda değil. Sadece beni götürüp getirsin yeter. Kazandığım para bana yetiyor. O konuda bir sıkıntım yok ama... " deyip sustum. Başkalarına mecbur kalmak hoşuma gitmiyordu. Yinede bu yüzden vazgeçemezdim. Babama bunu söyleyemezdim de. "Ama bir yere gidip gelirken başkalarına düşkün olmak istemiyorsun. Tamam. Bir iki güne getirirler. Peki, sen gerçekten nasılsın? " dedi. Küçüklüğümden beri yanımda olan tek kişi olduğu için beni anlıyordu. Yine de bu kadar çabuk kabul etmesini de beklemiyordum. "Teşekkür ederim. Biraz yoğunum sadece. Yorgunum yani. Çalışmak gerçektende yorucuymuş. " dedim gülerek. O da bana katılıp güldü ve "Sanırım gerçektende büyüdün. " dedi. Gülümseyip "Sanırım. " dedim. O ender duygusal anlardan birini yaşıyorduk. Sessizliği bozup "Neyse işe dönmeliyim. Araba gelince yine konuşuruz. Kendine dikkat et. " dedi. Bu da onun seni seviyorum deme şekliydi. "Tamam, ararım. Sende kendine dikkat et. " dedim.

İÇ İÇEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin