Hissizlik-25

100 9 2
                                    


Şimdiden yazım hataları için çok üzgünüm. Bölümü bitirip hemen yayınlamak istedim.İyi okumalar =))))

Kafamı kaldırıp baktığımda Duncan'ın mesajı okuduğunu gördüm. Suratı asılmıştı bile. "Derste olduğunu söyle. " dedi beni asansöre yönlendirirken. Başımı olumsuz anlamında sallayıp "Davetiyeleri getirecek. Akşam yemeğinde vermesinden iyidir bence. " dedim. Telefonumu alıp cebine attı ve üstüme doğru gelmeye başladı. Asansör sınırlarına gelince durdum. "Telefonum? Onu alsam iyi olurdu. " dedim. Tüm dikkatim dudaklarındaydı. Bir elini belime koyup beni kendine çekti. Nefes nefese kalmıştım bile. "Boşver şimdi onu. " dedi yavaşça. Nefesini dudaklarımda hissedebiliyordum. İlk adımı onun atmasını beklemek saçmalıktı. Ellerimi yanaklarına koyup yüzünü kendime çektim. Öpmeden hemen önce güldüğünü duymuştum. Dudaklarımız birleştiğinde geri kalan her şey önemini yitirmişti. Dünyam onun tadından ibaretti. İstediğim tek şey ona daha yakın olabilmekti. Beni sertçe asansöre yapıştırdı. Bir eli hala belimdeyken diğeriyle saçlarımı çekip öpüşünü derinleştirdi. Sertliğini net bir şekilde altımda hissedebiliyordum. İnlediğimin hayal meyal farkındaydım. Kendini geri çeken taraf o oldu. Nefes nefese hala bir bütün halinde duruyorduk. Boynuma bir öpücük kondurup "Tanrım, bana ne yapıyorsun böyle? " diye fısıldadı. Gülüp başımı arkaya yasladım. "Üzerinde böyle bir etkim olduğunu bilmek güzel. " dedim. Hızlıca tekrar öpüp beni serbest bıraktı. "İnsek iyi olurdu. " dedi. Asansör tekrar aşağıya iniyordu. Ben gülmeye başlayınca o da kendni tutamayıp güldü. Biz kendi işimize dalmışken biri asansörü çağırmış olmalıydı. Asansör zemin kata gelince gülmemizi bastırıp sustuk. Yan yana durmuş kapıların açılmasını izledik. Tanımadığım ancak apartmanda oturduğunu tahmin ettiğim iki kız asansöre bindi. Kızlara yer açmak için Duncan elimden tutup beni daha yakınına çekince kızlar kıkırdadı. Aynı şeyi yapmamak için dudaklarımı ısırdım. Kızlardan önce indiğimizde asansörün kapıları kapanır kapanmaz gülmeye başladım. Duncan beni susturmaya çalışsa da kendisi de sırıtmaktan geri kalmıyordu. En sonunda beni öpüp susturdu. Kısa ancak tatlı bir öpücüktü. Telefonu çıkartıp "Derste olduğunu söyle. Bende üzerimi değiştirip geliyorum. " dedi. Gülüp kafamı salladım.

Eve girince salona göz atıp dağınıklık var mı diye kontrol ettim. Daha sonra da Jeremy'e mesaj atmaya karar verdim. Ancak o sırada kapı çaldı. Telefonu sehpaya bırakıp açmaya gittim. Duncan rekor bir sürede üzerini değiştirmiş olmalıydı. Gülerek kapıyı açtım. Ancak karşımda Duncan yerine Jeremy vardı. Gülümseyip " Bende evde olduğunu ummuştum. " dedi. Yüzümdeki gülümsemeyi bozmamaya çalışarak "Evdeydim. Bende sana cevap yazıyordum. Yeni gördüm. Geçsene. " dedim. Duncan'ın bundan nefret edeceğine emindim. Ancak okulda yaptığı şovdan sonra biraz akıllanması hoş olurdu. Bir şeyler yaşadığmızı gizliyorsak herkesten gizlemeliydik. Neşem tekrar yerine gelmişti. Jeremy'yi içeriye kadar takip ettim. O otururken bende "Kahve mi o zaman? " dedim. Gülüp "Evet, yanında yemek için muffin bile aldım. " dedi. Gülüp uzattığı paketi aldım. "Bunların bilet olmasını ummuştum. Bir sınırım var mı? " dedim gülerek. Kahkaha atıp ayaklandı. "Hayır, bir sınırın yok. Yanmda fazladan bilet getirdim. Merak etme. " dedi. Ayağa kalmasının nedenini anlamaya çalışırken o çoktan harekete geçmiş "Mutfak nerede? Sana yardım edeyim. " dedi. Gülümseyip "Yardıma ih- " derken sözümü kesip "Önden buyur tatlım. " dedi. Gülüp mutfağa geçtim. Ben muffinleri tabaklara koyarken o da kahveyi hazırlamaya başlamıştı. Zilin çalmasıyla bir an afalladım. Jeremy bana dönüp "Başka birini daha mı bekliyordun? " dedi. Omuz silkip "Baksam iyi olucak. " dedim. Duncan bundan hiç hoşlanmayacaktı.

Tamam, hoşlanmamak çok hafif kalmıştı. Kapıyı açtığımda yüzünde kocaman bir sırıtış vardı ve söylediklerimden sonra sırıtmakla alakası olmayacaktı. Bu düşünceyle kıkırdadım. Aniden eğilip beni öptü. Jeremy'nin içeride olduğunu bildiğim için hemen onu ittim. Kaşlarını çatıp bir şey söyleyecekken "Jeremy içeride. Şu 'kimse bilmeyecek' oyununa devam etmek istiyorsan hareketlerine sahip çık. " dedim ve dönüp mutfağa gittim. Yolda kendi kendime güldüm. Şok olmuş yüz ifadesi görülmeye değerdi. Aldığı kararlara pişman olucaktı. Mutfağa girdiğimde Jeremy'nin kahveleri çoktan hazırladığını gördüm. "Kim geldi diye sorsam çok mu karışmış olurum? " diye sordu. Gülüp "Hayır, sorun değil. Duncan gelmiş. Karşı komşum oluyor kendisi. " dedim. Bir an yüzünden anlamadığım bir ifade geçip gitti. Tabi bunu bende hayal etmiş olabilirdim. "Ben ona da bir bardak hazırlasam iyi olacak. Geç istersen sen içeriye ben getiririm. " dedim gülümseyerek. "Evet, sen geç içeriye biz benim kahvemi de hazırlar geliriz. " diyen Duncan'ın sesiyle yerimden zıpladım. Dönüp baktığımda kapı eşiğinde durup sahteyim diye bağıran bir gülümsemeyle Jeremy'e bakıyordu. Jeremy ise kibarca gülümsedi ve "Sorun değil. Ben şunları götüreyim. " dedi. O tabakları alıp çıkarken bende hızlıca Duncan'a kahvesini hazırladım. Jeremy çıktıktan sonra ise "Bu da neydi böyle? " dedim. "O heriften hoşlanmıyorum. " dedi. Kafamı sallayıp "Yaptığı tek şey kibar olmak. Sende denemelisin. Kahven. " dedim eline kahve fincanını tutuştururken. Jeremy ile kendiminkini de alıp içeriye geçtim. Duncan'da peşimden tabiî ki.

İÇ İÇEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin