8. Bölüm ; Neredesin Sen?

345 32 5
                                    

Kan ter içinde kalktı yerinden Furkan. Yağmur yanındaydı ve o kadar masum uyuyordu ki ; uyandırmaya kıyamadı. Ama rüyanın etkisinde kaldığından olacak, eğilip nefes alıp almadığını kontrol etti.

Birden aklına eski günleri, çocukluğu geldi

Annesi ve babası uyurken , gece gece kalkar, onların odasına girer, nefes alıp almadıklarını kontrol ederdi. Annesi her defasında uyanır, onu yanına alır;

"Ayakların buz gibi olmuş eşek sıpası." der, kollarında uyuturdu. Nasıl olurda annesi rüyalarını kâbusa çeviren; Tolga Abi'deki Cadı Sila, Zamanın Bekçileri adlı kitaptaki Marduke, kahve fallarında çıkan karartı, piknik kararından sonra yağan yağmur, kış günü kazaktan içeri süzülen bir damla su gibi böyle kötü bir hal almıştı kafasında?

Hayat gerçekten yeterince acımasızdı. Anneye hasret büyümekten, anneye düşman bir çocuk olarak yetişmişti Furkan.

Yerinden kalktı ve mutfağa indi. Kahvaltı hazırlamaya başladı. Ama aklı rüyasındaydı. Acaba annesi sevebildiği tek kadını -Yağmur'u- elinden alacak kadar kötü kalpli olabilir miydi? Annesine ne olduğunu da kimse bilmiyordu. Neden gitmişti? Sadece gitmişti. Ardında bir enkaz bırakıp gitmişti.

"Günaydıııııın." diye tatlı bi ses geldi mutfağın kapısından. Gelen Yağmur'du hiç şüphesiz.

Kocaman sarıldı Furkan'a.

"Uyandım yoktun, hemen mutfağa indim ki yanıltmadın beni."

"Uyku tutmadı, gördüğüm rüyadan sonra pek bir tadı kalmadı uyumanın."

"Ne gördün ki?"

"Anlatırım canım. Şimdi gel kahvaltımızı yapalım. Sonra bozarız moralimizi."

İkisi de neşeli ve mutlulardı. Furkan'ın dalıp gitmeleri, çayına beşinci şekeri atmasıyla çekti Yağmur'un dikkatini. Ama konuyu açmayacaktı. En azından şimdilik.

Kahvaltılarını yapıp, evi topladıktan sonra bir kilit sesiyle geride bıraktılar dün geceyi. Yanlarında götürdükleri tek şey aşklarıydı.

Arabaya bindiler. Bir iki kilometre yol gittikten sonra Furkan konuşmaya başladı. Büyük heyecanla rüyasını anlatmaya başladı. Sesi gittikçe kin doluyordu.

"Saçma sapan bir rüya Furkan. Annen.. Sanmıyorum kötü bir kadın olduğunu."

"Bilmiyorum, ben artık hiç bir şey bilmiyorum. İçimdeki ateşi söndüremiyorum. Hadi söndü diyelim; küllerinden tekrar alevleniyor. Anlıyor musun beni?"

"Anlamaya çalışıyorum. Bence bu nefretin tek sebebi; onu çok özlemen. "

Sessiz kalmayı tercih etti Furkan. Gerçekten de çok özlüyordu annesini. 18 yıldır büyük bir boşluktan; durmadan düşüyordu. Nerde, ne zaman , nereye çarpacağını bilmediği; anlam veremediği, durduramadığı, kapkaranlık bir düşüştü. Annesizliğin adı simsiyahtı. Öyle ki gözleri bile 'ben yalnızım' dercesine karartıyordu tüm renkleri.

Yağmur'un evine geldiler. Sarıldı önce. Sonra o zeytin siyahı gözlerine baktı.

"Lütfen üzme kendini. Ve seni sevdiğimi unutma. "

"Sende unutma." diyebildi sadece Furkan. Yağmur'un gözlerinde kendini görmüştü o an. Titreyen ellerine hakim olabilmek için direksiyona sımsıkı tutundu. Annesi de böyle bakardı. Bu nasıl bir oyundu? Bitmeyen bir eziyet.. Sevdiği kadında annesini görmesi.. Yağmur'a sebepsiz nefret duymasına, tanımadığı bir kadına -annesine- ise özlem duymasına neden oluyordu. Durdurmalıydı bunu. Son kez dönüp Yağmur'un içeri girdiğinden emin olduktan sonra o da gitti.

O KIZ ANNEME BENZİYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin