2. Bölüm; Kelebek

874 64 18
                                    

Multimedya Furkan :))

Uyandığında saat öğlen vakitlerindeydi. Yatağından ani bir şekilde kalkıp elini başına koydu;

"Aman Allahım geç kaldım."

Yağmur'un sunumu vardı ve evet, geç kalmıştı!

Ah bu halleri. Her zaman geç kalırdı. Her yere. HER YERE.

Sakin olmaya çalıştı hala 1 saati vardı ve okula yetişebilirdi.

Balkona çıkıp bir sigara yakmakla yakmamak arasında gidip gelmişti ki, balkonda, yerde bir zarf dikkatini çekti. Acelesi olduğu için eve döndüğünde bakma kararı aldı.

Yağmur Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, ikinci sınıf öğrencisiydi ve Dünya Sorunları adlı konferansta sunum yapacaktı. Bölüm başkanı onu görevlendirmişti.
Başarılı bir öğrenciydi.
Tabi bu geç kalmalarını es geçersek zira Yağmur hazırlanabilecekti.

Hemen siyah kalem eteğinin içine beyaz salaş gömleğini giyip, gömleğin kenarlarını da eteğinin içine tıkıştırdı. Kumral, uzun ve kıvırcık saçlarını hoş bir topuz yapıp hafif bir makyajla gayet ciddi bir görünüm kazandı. Aynada kendine baştan aşağı, sağdan sola, önden arkaya... hey tamam.
Kendini inceledikten sonra siyah okuma gözlüklerini de takıp evden çıktı.

O da ne! Heyecandan ayakkabılarını giymemişti.

"Ah be Yağmur pembe terliklerinle mi gideceksin be kızım?"

Arkadan seslenen ev arkadaşı Senem'di.

Heyecandan nefes nefese kalan Yağmur;

"Senem sunumum var ve ben.."

Lafını bitirmesine izin vermeden;

"Anladım geç kaldın." diyerek sırıttı Senem.

Yağmur 'Evet' diyen gözlerle 6 numaralı bakışını attı Senem'e.

Koşarak içerden siyah sitilettolarını giyip çıktı.

Allah'tan evlerini fakülteye yakın bir yerden tutmuşlardı. Yoksa Yağmur gelişi 4 sene olan bu okulu tahminen, iyi hal indiriminden de yararlanırsak 6 yılda falan bitirirdi.

Senem'de Turgut Özal Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği ikinci sınıftı. Tanışmaları çok ilginçti ama yazar şimdi anlatmayacaktı Yağmur ve sunumu şu an ön plandaydı.

Yağmur okula yaklaştığında o az önce koşarken sağa sola çarpan, simitçilerle kavga eden kızdan eser kalmamıştı. En cool yürüyüşüyle kampüsten içeri girdi. Hala 13 dakikası olduğunu hatırladığında önce içini bir ferahlık kaplasa da sonra karşısında Furkan'ı görünce kalbi adeta göğüs kafesini delip geçmiş, Kurtuluş Parkı'nda bir tur atıp müsaade isteyip tekrar yerine konmuş gibi hızla çarpmaya başlamıştı. Liseliler gibilerdi çoğu zaman. Espirileri , birbirlerine hitapları.. Ama yaşlarının vermiş olduğu olgunluk da suratlarına yansıyordu.

"Merhaba Yağmur."
"Merhaba, naber?"
"Herkes seni bekliyor be yavrum, hazır mısın sunuma? "
"Ya bilmiyorum Furkan, heyecandan adımı unuttum. Sen söyleyince hatırladım."

Furkan önce garipçe baktı sonra ikisi de gülmeye başladı. Ne yavaş ne hızlı adımlarla konferans salonuna doğru yürümeye başladılar.

Furkan cebinden bir adet 'Dido' çıkardı.

"Al al ye de heyecanını bastırsın." dedi büyük bir mutlulukla.

Yağmur'un konuşmasına gerek yoktu, gülen buz mavisi gözleri 'beni mutlu ediyorsun Furkan' dercesine bakıyordu.

Daha da büyük bir gülümsemeyle;

"Çabuk ye daha anneannemin okunmuş pirinçleri var sırada." dedi.

Şaşkın gözlerle Furkan'ın simsiyah gözlerine baktı. İçi eriyip tekrar içine akıyordu adeta. Ve Furkan bunu farkeder diye çoğu zaman korkardı. Ama konumuz bu değildi.

Yağmur'un dalan gözlerine derince bakıp;

"Şaka yaptım be yavrum. Su vereceğim sadece."

Yağmur "Ben de ciddisin sandım." diyerek baygın gözlerle Furkan'a baktı.

Furkan son kez eğilip Yağmur'un kulağına;

"Okunmuş" diye fısıldadı.

Yağmur bir kahkaha patlattı sonra sakin olmaya karar verip ciddiyetini takındı ve sunum için gerekli hazırlıkları yapmak için yerine geçti.

En öne oturup Yağmur'u izleyen Furkan;

"İyi şanslar kelebek, inanıyorum sana."

Deyip konferansın başlamasını beklemeye koyuldu.

O KIZ ANNEME BENZİYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin